23 Temmuz 2018 Pazartesi

TÜRKİYE AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ, (Bölüm: 1 ve 2) -"Mehmet Arif DEMİRER" - 16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile adına ‘Yeni Türkiye’ mi dersiniz yoksa ‘Osmanlı’ya Dönüş’ mü (uygulamada göreceğiz); değişik, tüm yetkiler, ancak beş yılda bir sandık başında sorgulanabilecek devlet modeline giriyoruz.

TÜRKİYE, AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ (1) 
 Mehmet Arif DEMİRER
16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile adına ‘Yeni Türkiye’ mi dersiniz yoksa ‘Osmanlı’ya Dönüş’ mü (uygulamada göreceğiz); değişik, tüm yetkiler, ancak beş yılda bir sandık başında sorgulanabilecek devlet modeline giriyoruz.
ATATÜRK’ün Şeker Şirketi ve Cargillerin mısır Şurubu başlıklı kitaba son noktayı biraz önce koydum. Şeker Şirketi bölümü 380 sayfa oldu. Bu, 1976 yılına kadar mükemmel işleyen şirketin o tarihte başına gelenler, Türkiye genelini o kadar güzel anlatıyor ki, şaştım kaldım.
Türkiye’nin devasa sorunlarına Cargillerin mısır şurubunu da ekleyen hükümetlere baktıkca şaşkınlığım bir kat daha arttı: Özal ve ardından gelenlerin tümü !
Türkiye’nin sağlam bir Merkez Sağı vardı. Siyasi hayatının birinci dönemini (1932 – 1938) ATATÜRK’e yakın durarak olgunlaştırmış, ikinci döneminde (1946 – 1960) ise Menderes ile 1938 Türkiye’sini (ki, 1918’e kıyasla gerçekten yeni idi) altmışlı yıllara taşımış, TSK’yı çok güçlü (ama darbe de yapabilen) bir kuvvet haline ve ülkeyi uluslararası alanda son derece saygın bir konuma getirmiş olan Celal Bayar’ın kurduğu Demokrat Parti, o sağlam Merkez Sağ’ı oluşturmuştu. 27 Mayıs’ta devriliverdi. Yine de 1965 seçimleri imdada yetişti ve Demirel fırtınalı sularda hırçın bir muhalefet ile boğuşurken çok yararlı işler yaptı. Köy yolları, birinci köprü, GAP, O’nun eserleridir. 12 Mart ile ev hapsine (!) gönderildi.
12 Marttan sonra Merkez Sağ’ın çoğunlukta olduğu parlamentoya Nihat Erim gömleği giydirilmeye çalışıldı, Türkiye 50inci yıla 1973 seçimleri ile girdi ve bölündü. Ortaya Erbakan çıktı ve Ecevit ile Hükümet oldu. Devlette Aşırı Sağ kadrolaşması başladı.
Erbakan’ın MSP’siile kendi içinden kopan küskünlerin kurdukları Demokratik Parti sayesinde artık tek başına iktidar olamayan Adalet Partisi, 1975 yılında Ecevit’in bir yıl önce yaptığı hatayı tekrarladı, Erbakan’ı bir defa daha hükümet ortağı yaptı. Bu dönemde devletin kadrolarını Arapça logoları bulunan dergi kapaklarında, “29 Ekim’de Bayram Olmaz” diyen kişiler doldurmaya başladılar. Erbakan’ın izlerini Şeker Şirketi’nde degörüyorsunuz. Erbakan 1976 yılında birkaç ay içinde 7-8 şeker fabrikasının temelini atarak şirketin sağlam yapısının yıpranması sonucu doğuran adımları atmış. MC Hükümetinde hem Sanayi hem de Tarım Bakanlıkları MSP’ye bırakılmıştı.
Merkez Sağ’ın yıpranması ile Şeker Şirketi’nin yıpranması aynı tarihlerde aynı kişiye (Erbakan) dayalı olarak sürmüş.
Ardından gelen 12 Eylül ise Merkez Sağıtam ortasından ikiye bölmüş. Türkiye 12 Eylül’den bir süre sonra Cargillerle tanışmış (1986 – 1993), şeker pancarı tarımı gibi hayati önemi olan bir sektörün temel-taşları yerinden oynamış, dengeler alt üst olmuş.
Vatandaş yine de 1987 seçiminde Özal’ın ANAP’ına % 27ve Demirel’in DYP’sine % 24 (toplam Merkez Sağ % 51) oy ile“Aklınızı başınıza toplayın, birleşin” mesajları vermeye çalışmış. Bu mesajları duymak yerine 1989’da Özal, 1993’de Demirel, Cumhurbaşkanı olmak uğruna partilerini (sorumluluklarını) terk ederek koşmuşlar bugün demode olan Çankaya’ya. Merkez Sağ, Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz’a teslim edilmiş.
İşte ondan sonra çöküş hızlanmış; ülke57inci hükümet gibi bir koalisyon ile 2001 krizine, şeker sektörü de 4 Nisan 2001 günü kabul edilen Şeker Kanununa sürüklenmiş. Aynı aylarda Cargill de Osmangazi Köprüsünün güney ayağına 31 km uzaklıkta bir tarım arazisinin 220 bin m2’lik bölümüne kocaman bir mısır şurubu fabrikasını, gecekondu gibi konduruvermiş. Bir avuç Bursalı çevreci-hukukçular konuyu takip etmiş ve AİHM’den yeni bir karar çıkarmışlar.
57inci hükümet ekonomiyi batırdıktan sonra AKP gelmiş ve Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz sayesinde tek başına iktidar oluvermiş, nerdeyse on altı yıl önce. Birimci bölümün sonu !
***
TÜRKİYE, AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ (2) 
Mehmet Arif DEMİRER
AKP, 2002 Yılı Kasım ayından beri tek başına iktidar. Bu durumu kendisi dışında şu kişiler hazırladılar: Bn. Çiller- Mesut Yılmaz ikilisi, CHP Genel Başkanları (Baykal – Kılıçdaroğlu) ve Baş Destekçi Bahçeli. Yaklaşık 16 yıl. Tek bir defa, 7 Haziran 2015, Meclis’teki çoğunluğu kaybetti ise de hemen allem kellam ve Bahçeli’ye selam, o Meclis çalıştırılmadı ve 1 Kasım 2015’de yitirilen çoğunluk geri geldi.
2017 yılında tartışmalı bir referandum sonucu Anayasa değiştirildi. HAYIR diyenler % 49’da kaldık ama 30 büyük şehrin 18’inde % 50’nin üstündeydik. 2019 son baharında yapılacak cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinden önceki yerel seçimlerde AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı da kaybedeceği hesaplanıyordu. Cumhurbaşkanı seçiminde Bn. Akşener heyecanlı bir aday olacak gibi idi. CHP de herhalde doğru dürüst bir aday çıkarırdı.
Derken yeni Bahçeli desteği ile cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri öne alındı, Bahçeli ve partisini kurtarmak için de Cumhur İttifakı icat edildi. % 10 baraj olduğu yerde kaldı.
Bunlar o kadar ince hesaplar ve tuzaklarla dolup taşan formüllerdi ki, CHP bir büyük hata daha yaptı, 1974 yılını anımsatırcasına, Saadet Partisi ile ittifak yaptı: Millet İttifakı.
Ecevit de 1974 yılında başbakan olabilmek için Erbakan ve partisini hükümet ortağı yapmış, başka anlatımla aşırı sağ kadroları devletin içine sokmuştu.
ATATÜRK ise Menemen Olayı’ndan sonra “Nakşibendi Tarikatını ezin, yok edin” demişti.
Millet İttifakı’na giren İyi Parti ne kendine ne de İttifak’a yaradı. Cumhurbaşkanı olacağını ilan eden Bn. Akşener % 7.3’de kaldı. Erbakan’ın partisi klasik % 2 – 3 oyu bile tutturamadı.
Sonuçta ilk roundu Ayhan Oğan kazandı, Erdoğan tek adam yönetiminde Cumhurbaşkanı seçildi (% 52.6)
AKP, destekçisi MHP ile Meclis’te çoğunluğu korudu.
İyi Parti, parti olamamanın Bn. Akşener ise % 7.3’ün sancıları ile boğuşacak gibi.
CHP’ye gelince… Bu parti geçmişteki yanlışlarını değerlendiremiyor. Ecevit kadar aceleci (MAN Adası Belgelerinin zamanlaması), fırsatları birer birer kaçırmaya devam ediyor. Muharrem İnce, % 30 ile yetinip, 25 Haziran günü yerel seçimlerde İstanbul adayı olmak istediğini açıklasa idi, 9 ay sonra İstanbul Belediye Başkanı olur, bir sonraki cumhurbaşkanı seçimine 20 milyonluk şehrin patronu olarak hazırlanabilirdi. Bu fırsat da gitti.
Böyle olunca 2018’de her an krize dönüşebilecek kırılgan bir ekonomiye, altüst olmuş bir eğitim sistemine, iflas etmiş tarım sektörüne ve burnumuzun ucunda devasa sorunlar yaşayan komşularımıza (İran da her an patlayabilecek barut fıçısı gibi) rağmen Ayhan Oğan’ın Yeni Türkiye’sinin Erdoğan’a desteği sürüyor. O kadar sürüyor ki, AKP; Türkiye’nin Hazinesinin damada, tarımınınhobbyleri uçak pilotluğu ve yamaç paraşütçülüğü olan bir kişiye teslim edilmesinden tedirgin olmuşa benzemiyor, ya da böyle bir şey duyulmuyor.
Olaylar bu çizgide sürer ise neler olabilir. İlk hedeften başlayayım AKP yerel seçimlerde büyük başarı sağlar (eğer bu arada ekonomide 2001 Krizine benzer bir durum yaşanmaz ise, ki, bunu hiç kimse istemez). İstanbul, Ankara, Adana, Bursa’yı kesin kazanır, İzmir’i zorlar. Sıcak para gelmeye devam eder. Cari açık daha da büyür. Ama 3. Havalimanı görkemli bir törenle açılır. Adı ‘ATATÜRK’ olmaz. Kanal İstanbul’da hafriyat başlar !
İŞTE O "MENFUR" BELGE. BAKIN NE DEMİŞTİ?..

21 Temmuz 2018 Cumartesi

KIBRIS’TA YENİ DÖNEM VE KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI’NIN 44. YILDÖNÜMÜ MESAJI -"Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN" Hayırlı-Uğurlu, Kutlu ve Kademli (kalıcı-daimi ve sürekli) olsun. KKTC Ebed-Müddet Yaşasın.

KIBRIS’TA YENİ DÖNEM VE "KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI’NIN 44. YIL DÖNÜMÜ (KKTC) MESAJI"
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Yavru vatan “Milli Dava Kıbrıs”ta yeni bir döneme gelindi. Şimdiye kadar, başta AB olmak üzere, ülkemizdeki uzantıları ve dahili bedhahlar tarafından “kendi başına bir sorun” gibi gösterilen Kıbrıs’ın, aslında bu konumda bulunmadığı ve doğal olarak kendisini çevreleyen bölgeler ile içiçe bir çok ortak soruna taraf olduğu ve Rum tarafının (palikarya) sürekli sorun ürettiği görülmektedir.
Nitekim, Orta Doğu Bölgesindeki gelişmeler kadar, Avrupa ve Akdeniz bölgesinde gündeme gelen yeni siyasal koşullar, doğrudan doğruya bu bölgenin tam ortasında yer alan, strajejik önem ve değeri iyice artan Kıbrıs’ı yakından ilgilendirmekte; Doğu Akdeniz’de adeta bir uçak gemisi gibi duran ada’nın yakın bölge sorunları ile eskisine oranla yeni bir ortama doğru sürüklediği görülmektedir.
Yirminci yüz yılın ortalarından beri, zaten çok karışık bir durumda olan Orta Doğu Bölgesinden uzak durarak, kendine özgü “ayrı bir çizgide var olmaya çalışan Kıbrıs Adası” günümüzde Orta Doğu’nun sıcak çekişmelerinden “Doğu Akdeniz” Proje Bölgesine doğru kaymakta; Akdenizin doğu kıyılarında yeni ortaya çıkan petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının paylaşım kavgaları, Kıbrıs adasının stratejik ve jeopolitik konumunu değiştirmekte ve adanın Türkiye açısından önem ve değeri ile vazgeçilmezliğini fazlasıyla arttırmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder ATATÜRK, bir demecinde “Kıbrıs’ın çok önemli bir ada olduğunu; Türkiye ve Türkiye’nin güvenliği açısından hayati önem taşıdığını” dile getirmiş ve ileride Kıbrıs’a mutlaka sahip çıkılması gerektiğini açıkça dile getirmiştir. Nitekim, “emanet ve vasiyet değeri taşıyan bu işaret” doğrultusunda hareket eden Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, yeri geldikçe ve gerekli oldukça icap eden hassasiyeti göstermiş ve olayların patlama noktasına geldiği kritik bir aşamada “barış harekâtı” düzenlenerek, ada üzerinde yaşayan ve elen-Yunan (palikarya) zulmüne maruz Türklere sahip çıkılmıştır.
Türk Ordusu, Türk Milleti ve devletinin ulusal çıkarları doğrultusunda, Türkiye’nin Güney Bölgelerinin güvenliği için Barış Harekâtına girişerek, öncelikle adanın kuzeyinde Türkler için güvenli bölge teşkilini sağlamıştır. Türk tarafı bu bölgede önce Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurmuş; Daha sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilân ederek, kurucu önderimiz Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda ‘haklı-yerinde ve doğru olarak’ hür, hâkim ve hükümran bir devlet sıfatıyla hereket etmiş ve Anavatan Türkiye ile yakın ilgi, istikrarlı ilişki ve sürdürülebilir politikalar oluşturarak bu günlere gelmiştir.
Ancak, geçen ay içinde Avrupa Birliği’nden gelen yeni bir tavırla, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıstan çekilmesi istenmiş, sadece bu doğrultuda “Türklerin Avrupa’ya Serbest Dolaşım” ile girebileceği, zorunlu bir şart biçiminde “çok haksız, hukuk ve ahlâk dışı, küstah bir üslupla” ifade ve deklere edilmiştir.
Böylece (Türkiye söz konusu olunca, İnsan Hakları ve Evrensel Hukuk normlarını kolaylıkla hiçe sayan) Avrupa Birliği’nin yönetimden sorumlu (emperyal güdümlü) kişileri, Türkiye’nin AB üyeliğine ve Türk vatandaşlarının serbest dolaşımına mukabil Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tasfiyesini isteyecek kadar ileri giderek, açıktan Türkiye ve Türk düşmanlığı yapmışlardır. Bu süreçte yıllardır Türkiye’ye karşı çifte standart uygulayan ve iki yüzlü hareket eden Avrupa emperyalizmi, bu son tutumu ile hiç te iyi niyetli olmayan, art niyetli, sinsi ve düşmanca çifte standart politikalarını sürdürmüştür.
Dahası: Orta Doğu’da din savaşları, üçüncü bir cihan harbine doğru gelişirken, Doğu Akdeniz’de gündeme gelen enerji dalaşı; Kıbrıs adasını eskisinden daha önemli bir konum ve çok hassas bir stratejik+jeostratejik konuma getirmiştir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ve Kıbrıslı Türkler (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti), bu yeni denge faktörlerini dikkate alarak “çok sıkı bir işbirliği ve Milli Dava Kıbrıs bilinci içinde” ve daima birlikte hareket etmek zorunda ve durumundadırlar.
Bu meyanda: KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkler adına kazanılmış mevcut, mümkün ve muhtemel bütün hakların istisnasız hepsine sahip çıkmak ve hiç birisinde kesinlikle geri adım atmamak zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti KKTC için ANAVATAN ve bir garantör devlet sıfatıyla, hem eski hakları özenle korumak, hem de yeni ortaya çıkan durumlar karşısında “tarihi, doğal, sosyal, siyasal ve kültürel geçmiş; mevcut egemenlik alanı ve münhasır ekonomik saha hakları ve hukuku çerçevesinde” yepyeni hakların elde edilmesi için “inançla, azim ve kararlılıkla” çaba göstermelidir.
Kuzey Kıbrıs’ta ki “uluslar arası kabul görmüş sağlam antlaşmalara dayalı” Türk Cumhuriyetinin; Rumların, Hıristiyanların ya da Avrupa Birliği’nin kuklası olmaması “Hürriyet, Hâkimiyet ve Tam Bağımsızlığını Koruması ve istikrarla sürdürebilmesi için” gereken çabalar mutlaka gösterilmelidir. Özellikle ada üzerinde, giderek sinsice egemen olmaya başlayan İsrail siyonizminin gizli hesap ve menfur emellerine Türk tarafının alet olmamasına çok dikkat edilmesi gerekir.
Ayrıca, Rus emperyalizminin tuzağına düşen Rum-Elen kesimin içine sürüklendiği çıkmaz iyi izlenmeli, çok dikkatli olunmalı ve giderek artan dış baskılara karşı (tıpkı Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasında olduğu gibi) KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ile Türk Devleti arasında daha güçlü, kalıcı ve sağlıklı bir işbirliği dayanışması ortaya konulabilmelidir.
Bu vesileyle ve netice olarak: Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 44. Yıldönümünde Kıbrıs Türk Şehitlerini saygı, şükran ve tazimle anar, gazilerimizi minnetle selâmlarız. Temennimiz odur ki: Emperyalizmin her türlü menfur oyun ve kirli düzenlerine “cesaret, azim, irade ve kararlılıkla karşı çıkılarak”, Doğu Akdeniz’de ki Türk egemenliğinin kutsal simgesi olan “KKTC”nin güvenle yoluna devam edebilmesi çin başta Türk Milleti olmak üzere, Türk Dünyası ve İslâm Âlemi gereken herşeyi yapmalıdır. Yapmak zorundadır…

18 Temmuz 2018 Çarşamba

ÇOK DİKKATLE İNCELEMEK; ARAŞTIRMAK VE GERÇEĞİ BİLMEK GEREK!.. Y.P. Başkanı Sadettin Tantan: "Ne olduğu belirsiz bir devlet inşa süreci var!"

Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan: 
"Ne olduğu belirsiz bir devlet inşa süreci var!"
Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne yönelik eleştirilerini sürdüren Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tantan, "Ne olduğu belirsiz bir devlet inşa süreci var!" dedi. Necip Fazıl Kısakürek'in 'Yüceler Meclisi'ni hatırlatan Tantan, "İradenin halktan değil, hak tarafından verilmesi konusu var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde Necip Fazıl Kısakürek'in dile getirdiği 'Başyücelik' makamı da var mıdır? Meclis yok sayıldığına göre 'Yüceler Kurultayı' da olacak mıdır? Ayrıca TBMM'de olan halifelik makamı 'Başyücelik Makamı'na mı verilecek?" diye sordu.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile Cumhuriyet'in üçüncü evresine intikal sağlanmıştır" açıklamasını da değerlendiren Sadettin Tantan şöyle konuştu: "Neye göre böyle bir ifade kullanıldı, bununla ne ifade edilmek istendi anlamış değilim. Cumhuriyet'in kuruluşunun temel alt yapısı, özgürlük ve bağımsızlık üzerinedir, tarih bilinci ve kültür kimliği üzerine inşa edilmiştir, aslında bu inşa süreci yeni bir inşa süreci değildir. 1876 Kanun-i Esasi'nin kabulünden bu yana bu milletin atalarının padişahlık rejimini hukuk zemininde iradeyi halka devretmesi ve o günden bugüne kadar da büyük mücadeleler ile 2018 yılına gelindiğinde sayın Bahçeli'nin de ortaya koyduğu müellifinin kim olduğu belli olmayan, aslında belli odaklarca, devletin arşivleri açısından bilinen fakat halk tarafından bilinmeyen, sürekli kuruluş felsefesinden uzaklaştırılarak, kurumsal alt yapılarının içinin boşaltılması halkının yoksul, fakir, cahil ve borç batağına sürükletilmesi ve iradesinin elinden alınarak mahkum edilmesi, tek kişiye iradenin teslim edilmesine acaba sayın Bahçeli nasıl cevap verecek? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne gidiş sürecinde sayın Bahçeli'nin, Yunanistan tarafından adeta işgal edilen 18 ada ile ilgili düşünceleri nedir? Bu tek kişinin iradesi mi karar merciinde olacak?"
Bugüne kadar hiçbir hükümetten duymadığımız bir "beka" sorununun dile getirildiğine dikkat çeken Tantan bu konuda da şunları söyledi: "Türkiye'nin beka sorunu derken, bu beka sorunundan ne ifade edilmek isteniyor? Kendi siyasi zihniyetlerinin beka sorunu mu var? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin böyle bir beka sorunu yok. Bugüne kadar beka sorununu kamuoyuna açıklamaları gerekir. ABD'den icazet aldığını Türk milletine açıklayarak, parti kurup iktidara gelen Erdoğan'ın 16 yıllık iktidarı sonunda gelinen noktada mı beka sorunu ortaya çıktı? Halkın giderek mali, ekonomik, siyaset, güvenlik açısından giderek daha bağımlı hale gelmesi, iç ve dış tehditlerin, silahlı ve silahsız örgütlerin yanı sıra cemaatlerin büyük güce ulaşması özellikle 16 yıllık iktidar döneminde AKP ve yandaşları devleti, PKK-KCK devleti, cemaatler büyük güce ulaşırken Anadolu halkının fakirleştirilip, yoksul ve cahil bırakılması mı beka sorunudur?"
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile iddia edildiği gibi bir reform sürecinin başlamadığını aksine Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tamamen ortadan kaldırılmakta olduğunu kaydeden Tantan devamla şu değerlendirmeyi yaptı: "Ne olduğu belli olmayan devlet inşa süreci var. Bu inşa sürecinde halk yok, Meclis yok. Bu yeni sistemi halk istemiyor, hiç kimse istemiyor. Bunun ne olduğunun hala hiç kimse farkında değil. Bir gerçek ortaya çıkmıştır ki; Türkiye'nin kirli ve kimliksiz siyasi yapısının uzun yıllardan beri Türk iradesinin üzerinden, Türk insanının kendisini yok eden partilere karşı o partilerde insanların hala devam etmek istemesini, onların kendi geleceklerini yok ettiklerini görüyoruz. Artık insanlar bazı konuların farkına vardı. Tuttukları partilerdeki yöneticilerin siyasi tutsaklığı, kendilerini de tutsak almıştır ve bu tutsaklık Türkiye'yi ve kendilerini uçuruma sürüklemektedir. Halk artık bunu görmüştür. Kimi milliyetçiliği, kimi solculuğu, kimi dini kullanarak gelmiştir. Sağ, sol, din eksenli yapı, sömürge anlayışının Türkiye'ye yansımasıdır. Bir Amerikan solculuğu, sağcılığı, milliyetçiliği ve İslamcılığı olarak algılanmaktadır. Geleneksel Türk İslam kimliğinden ve özellikle de Türk kimliğinden uzaktadırlar. Böyle bir anlayıştır bu, 7'den 70'e herkes bunun farkına vardı. Bu siyasilerin söylem, davranış ve eylemleri de nesillerin ve bugünkü yaşayan insanların içine düştüğü tutsaklığın ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne sermiştir."
Yurt Partisi lideri, sözlerini şöyle tamamladı:
"Müellifinin halk tarafından bilinmediği bir projenin uygulayıcıları tarafından Türkiye siyaseten, mali ve ekomik anlamda, güvenlik anlamında bağımlı hale getirilmiş, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde tek kişinin iradesine teslim edilmiştir. Hakın iradesi değildir, tamamen gücü elinde tutan iktidarın iradesidir. Gerek referandumda, gerekse 24 Haziran seçimlerinde tecelli eden, halkın iradesi değildir. Halkın iradesine el konulmuştur. 15 Temmuz kalkışmasını anıyoruz, aslında Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yapılmış gibi gözükse de bu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tasfiyesi için son darbedir ve bu darbeyi önleyen yine Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içindeki milliyetçi, sağduyu sahibi komutanlar ve polis teşkilatının içindeki vatanperver, milliyetçi, sağduyu sahibi polisler engellenmiştir. İşin acı tarafı şudur ki, iktidar bu darbe girişiminin açığa çıkmasını arzu etmemiştir. TBMM Araştırma Komisyonu'nun araştırması için de destek vermemiştir. Engellemeye çalışmıştır, bir başka boyuttur. İktidar bugüne kadar bir şeyin araştırılmasına cevaz vermemiştir. Hiçbir şeyin araştırılmasını sağlamamıştır. Araştırma kültürü olmadan, sorgulanmadan halkı bilinçlendirmeden, kendi kirliliğiniz ortaya çıkmasın diye yalan gündemlerle milleti meşgul ederseniz, ülkenin ve milletin kaybına sebep teşkil edersiniz."
(Fatih ERBOZ / Ankara, Ana Sayfa>> GÜNCEL -16.07.2018 08:50)
Kaynak Yeniçağ: Tantan: "Ne olduğu belirsiz bir devlet inşa süreci var!"

12 Temmuz 2018 Perşembe

Türkiye Cumhuriyeti'nin özgürlük bağımsızlık ve hükümranlık hakları aleyhine 'suç teşkil eden' hukuk dışı bir tasarruf. Neden/Niçin? Böyle ağır ve haksız bir taviz vermek zorunda kalındı?,

Ülkemizdeki "NATO ÜS VE TESİSLERİNDE" Denetim Türkiye’den NATO’ya geçiyor!..
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Savunma Bakanlığı ihalelerindeki değişiklikle ülkemizdeki NATO tesislerinin denetimi elimizden alınıyor. NATO tesislerini artık NATO denetleyecek.
Eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Emekli Albay Ümit Yalım, Milli Savunma Bakanlığının ihalelerine ilişkin Resmi Gazete’de yayımlanan değişikliğin tehlikeli bir değişiklik olduğunu söyledi. Yalım, Türkiye’de yapılacak NATO tesislerinin artık Türkiye tarafından değil, NATO tarafından denetleneceğini söyledi.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecek ihalelere ilişkin esaslarda değişiklik yapılmasına dair Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete’de yayımlanmıştı.
Karara göre, Milli Savunma Bakanlığınca 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (b) bendi kapsamında gerçekleştirilecek ihalelere ilişkin esaslarda yapılan değişiklikle, 2 Temmuz 1953 tarihli Kuzey Atlantik Andlaşması Teşkilatı Müşterek Enfrastrüktür Programı gereğince Türkiye’de yapılacak inşa ve tesis işlerine dair kanun kapsamında yapılacak işlerde uygulanacak usul ve esaslar NATO kural ve uygulamaları çerçevesinde gerçekleştirilecek.
Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım
‘DOKUNULMAZLIK VERİYOR’
Değişiklikle ilgili Aydınlık’a konuşan Emekli Albay Ümit Yalım, NATO tesislerinin daha önce Türk müteahhitler tarafından yapıldığını, bundan sonra yabancı müteahhitlerin de gelebileceğini söyledi. Yalım, “NATO kurallarına göre bu kararı verebilir. Yapılan inşaatta da bir kaza olması ya da bir suç işlenmesi durumunda, cezalandırmasını ya da sorgulanmasını da NATO usullerine göre yapacak. Dokunulmazlık veriyor yani.”
Yapılan değişikliğin teknik bir detay olduğunu ancak önemli olduğunu vurgulayan Ümit Yalım şunları söyledi:
‘DİNLEME CİHAZI KOYABİLİR’
“Mesela bir inşaat yapılacak. Bu inşaata bir takım gizli şeyler yaparlarsa haberimiz olmayacak. NATO yapacak o binaları. Kontrol ve denetim Türkiye’den çıkacak. Daha önce NATO kapsamında yapılan inşaatları Türkiye’nin İnşaat Emlak Başkanlığı denetliyordu, şimdi denetleyemeyecek. Kısacası kontrol Türkiye’den çıkıyor. Mesela bir yere ofis yapacak, oraya belki de dinleme cihazı koyacak ancak siz bunun var olup olmadığını denetleyemeyeceksiniz. Bu kabul edilemez."
(Kaynak: Aydınlık-8 Temmuz 2018-Resmi Gazete)

3 Temmuz 2018 Salı

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi “AÇILIM, TANITIM, GEREKÇE/SEBEPLER, İLKELER VE HEDEFLER” TANIM (Biz Kimiz) Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR HAREKETİ “AÇILIM, TANITIM, GEREKÇE/SEBEPLER, İLKELER VE HEDEFLER” 
TANIM (BİZ KİMİZ)
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

Cumhuriyetçi Demokrat Parti, halkın mutluluk, zenginlik, güvenlik, hürriyet ve refahı için; Devlet idaresinde millet iradesini hâkim kılmayı; Ulus Devletin özgürlük, bağımsızlık, hukuk ve hükümranlığını Misak-ı Milli Sınırları dahilinde temin ve tesis ederek; Kadim gelenek ile müstakbel gelecek arasında sağlam/sarsılmaz köprüler kurmayı amaçlar. Namuslu, dürüst ve demokrat; İlkeli, onurlu ve sorumlu; İktisadi, siyasi, sosyal, tarihi, bilimsel ve kültürel referansları, misyon anlamı ve siyasi dava bağlamında; Atatürkçü bir halk hareketidir.

Cumhuriyetçi Demokrat Hareket; 09 Eylül 1923 tarihinde Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), Celâl Bayar, Prof. Fuad Köprülü, İsmet İnönü ve Refik Saydam tarafından kurulan Halk Fırkası’nın 10 Kasım 1938’e kadar olan bölümüne karşılık gelen dava, manâ ve misyon süreci ile;

7 Ocak 1946’da Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan tarafından; Mustafa Kemal Atatürk’ün (8 Kasım 1937 günü TBMM’de Hükümet Programını açıklayan) Başbakan Celâl Bayar’a hitaben: “Millete yepyeni bir program bildirdiniz. Bu program benim millete söz verdiğim programdır. Celâl Bayar ve arkadaşları benim millete söz verdiklerimi yapacaklarını bana ve millete taahhüt ettiler. Ben, milletle birlikte Celâl Bayar ve arkadaşlarının programının nokta nokta uygulandığını izleyeceğim. Daha iyi açıklayayım: Ben Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk ve Türk milleti, Başbakan Celâl Bayar’ın ve onun hükümetinin programını izliyor ve fiilî sonucunu görmek istiyoruz”. (Ayın Tarihi; 1937, Sayı: 48, s.63) hitabına mazhar ve muhatap olarak kurulan tarihi ve kadim Demokrat Parti’nin (07 Ocak 1946 – 27 Mayıs 1960) bileşkesi ileri, çağdaş, modern ve güncel sentezidir.

ÖNEMLİ NOT: Toplam 12 bölümden ibaret olan bu metin "Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi" nin "Açılım, tanıtım, oluşumuna ilişkin gerekçeler ve teşebbüsün sebepleri ile ilkeleri ve hedefleri" konusunda hazırlanmış bir proje, tasavvur ve tasarımdır. Şu kadar ki; Bu tasavvur, plân-proje ve tasarımların kaynağı ve dayanağı; Başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Yerleşik Hukuku, Kanunları ve cari mevzuatı olmak üzere "özellikle"1923-1933 (1938) dönemi Halk Fırkası (Halk Partisi/Cumhuriyet Halk Partisi) ile 1946-1960 döneminde faaliyet göstermiş DEMOKRAT PARTİ'nin siyaseti, dava, misyon ve uygulamaları; Yani: Cumhuriyetçi Demokrat Hareketin referansı, özü, öznesi ve sentezi: Tarihi ve kadim CHP ve DP olup; Esas itibarıyla bu partilerin şahsında "bizzat" Mustafa Kemal ATATÜRK'ün kendisi, O'nun ilkeleri, emaneti, vasiyeti ve Türk İnkılâbı'dır.  

2 Temmuz 2018 Pazartesi

Cumhuriyetçi demokratlar hareketi: “Açılım, tanıtım, gerekçe/sebepler, ilkeler ve hedefler” Amaç, Mehmet Arif Demirer

CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR HAREKETİ
“AÇILIM, TANITIM, GEREKÇE/SEBEPLER, İLKELER VE HEDEFLER”

AMAÇ
Mehmet Arif DEMİRER

Siyasi mücadelesine “Özgürlük, tam bağımsızlık, hür, hâkim ve hükümran Devlet” ideal ve inancı, azim-irade ve kararlılığı ile başlayan Halk Fırkası ile ‘Yeter! Söz milletindir’ haykırışı, ilkeli duruş ve direnişi ile sulta, dikta ve haksızlığa baş kaldıran Demokrat Parti özünde halkın bağrından fışkırmış, halka, hak’a, adalet, hukuk ve demokrasiye dayalı evrensel barış ve milli uyanış hareketleridir.
Cumhuriyet tarihinin en köklü kurucu ve koruyucu unsurları: Halk Fırkası> Halk Partisi> (CHP) Demokrat Parti...
Cumhuriyet tarihinin en köklü kurucu ve koruyucu unsurları olan Halk Partisi ile Cumhuriyeti Demokrasi ile taçlandıran Demokrat Parti, siyaseti insan için; İnsanın maddi-manevi, ilmî-kültürel, sosyal-siyasal ilerleme/kalkınma ve gelişmesini; Çağdaş-güncel normlarda hayata geçirmek ve gerçekleştirmek için yapmıştır. Bu uğurda asgari müşterek, temel değer, hedef, ilke ve amaçları:, Cumhuriyetin esas, usul-unsur, Adalet ve Hukukun olmazsa olmaz norm, standart ve değerleri çerçevesinde; Samimi, hakiki, saydam ve bilimsel; Namuslu-dürüst, gerçek demokrasiyi hayata geçirecek, hiç bir ayrım gözetmeden halkımızın tamamını, her türlü siyasi, sosyal, ekonomik zulüm ve baskıdan arınmış, özgürlük, hak-hukuk, adalet ve güvenlik ortamına kavuşturmak suretiyle: Aziz Türk Milletini gerçek başarı, birinci sınıf devlet, zenginlik, refah ve mutlulukla muasır medeniyet seviyesine ulaştıracak ortam ve şartları oluşturmaktır.