30 Haziran 2018 Cumartesi

SABAHAT ÖZGÜR, "Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi" (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü

GENEL DURUM VE ÇÖZÜM
SABAHAT ÖZGÜR
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü
Yirminci yüzyılın  başlarında imparatorluklar dağılırken, ortaya çıkan bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, bir asır sonra, yirmi birinci yüzyılda yoluna devam ederek kurucu önderin hedef olarak ortaya koyduğu, “sonsuza kadar var olma yolunda” kendini yenileme noktasına gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti, varlığını temsil eden kurucu liderliğin “Türk ulusunun” egemenliğini sağlamak amacıyla kurulmuş, kendine özgü bir devlet modeli olup; Demokratik, laik ve sosyal, tam bağımsız, hür ve hükümran bir hukuk devletidir.
Ancak, Devletin kuruluşundan bu yana, yıllar geçtikçe milli mücadelenin heyecanı yitirilmiş, coşku yok olmuş; Zamanla umutlar boşa çıkmış ve halkın tutunduğu dallar kırılmıştır. Batıya yaklaştıkça çılgınca tüketim eğilimi artmış, üreterek kazanma hevesi söndürülmüş; Toplumun geleneksel dokusu bozularak insancıl değerler yıkılmıştır. Yaşadığımız coğrafyanın getirdiği ikilemler aşılamamış, giderek kutuplaşmalar daha da tırmanarak kesinleşmiş; Cumhuriyetin kuruluşundan gelen kamu yararı kavramı bir yana itilmiş, kamuya hizmet anlayışı terk edilmiş özel çıkarlar doğrultusunda kamu yönetimi yozlaştırılmıştır. Emperyalist çıkarlar yönünde dışarıdan bağımlı bir ekonomik yapı dayatılmış ve ülkenin yeniden yarı sömürge durumuna düşürülmesi yönünde içeride bir düşünce terörü estirilmiştir. Batı hegemonyası geliştikçe, sömürgeleşen ülkede niteliksizlik her alana yayılmış; Dış baskılar sonucu zayıflayan devlet bünyesinde demokrasi cumhuriyeti kemirmeye başlamış ve cumhuriyet rejimi fazlasıyla yara almış ve çağdaş cumhuriyet rejimi bu noktada tasfiye edilme aşamasına getirilmiştir.
Her yönü ile çürüyüş ve çöküşe mahkûm edilmek istenen Türk devletinin, yeniden toparlanıp uluslar arası alanda eskisi gibi güçlü olabilmesi için, Türk ulusu ve devletinin bir diriliş çıkışı zorunlu olmuştur. Akla, bilime ve Türk halkının ulusal çıkarlarına uygun olacak bir yeni çıkış için, cumhuriyetin yenilenmesi ve bu doğrultuda yeni bir programın ortaya konulması şarttır. Dünyanın tam ortasında inkılâpçı bir atılımla  kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetinin tekrar dirilebilmesi için, yarım kalan Türk inkılâbının bir program ile tamamlanması gerekmektedir. Dışarıdan bir küresel saldırı ile karşı karşıya kalan Türk devletinin, içinde bulunduğu dönemi doğru değerlendirerek, tam bağımsızlığı bütün yönleriyle koruyacak bir ulusal çıkış yapması zorunludur. Yirminci yüzyılın ulus devletler çağını iyi değerlendiren Türk Milleti’nin yoluna, anayasasının başlangıcında yer alan “temel ilkeler” doğrultusunda yeni bir cumhuriyetçi program, açılım ve atılımla devam etmesi zorunludur.
Demokrasi adına cumhuriyet devletinin tasfiyesini dayatan küresel emperyalizme karşı ulus devletin gücünü artırmak ama bunu yaparken, demokratik rejime bağlılığı koruyarak hareket etmek, Türk ulusunun önüne yeni bir sınav daha çıkarmaktadır. Her türlü demokrasi dışı ve ara rejim girişimlerine, milli egemenlik adına karşı koyacak güçlü bir ulusal refleksin devreye girmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti, geleceğe dönük yeni yapılanmasını gerçekleştirebilir. Zira devletin kurucu önderi Atatürk’ten gelen inkılâpçı birikim Türk ulusuna yön göstermektedir. Sonuçta Türk devleti, istiklâl savaşından gelen çağdaşlığa yönelim ve uygarlıkçı tutumunu sürdürecek; Atatürk döneminde Halkçılık programı ile başlayan siyasal mücadelesini, bugün yeni bir cumhuriyet programı ile tamamlayarak yoluna devam edecektir. Neredeyse bir asra yaklaşan bir sürede var olan Türkiye Cumhuriyetinin, varlığını istikrarla devam ettirebilmesi için, Devletin bozulan, çürüyen ve aksayan yönlerinin giderilmesi, toplumun karşı karşıya kaldığı sorunların çözülmesi şarttır. Günün gelişmiş ülkeleri ile baş edebilecek düzeyde güçlü bir Türk devletinin  yeniden yaratılabilmesi için cumhuriyetçi bir atılımı gerçekleştirecek bir cumhuriyet projesine ve acilen hayata geçirilmesine ihtiyaç vardır. (SABAHAT ÖZGÜR, 30 HAZİRAN 2018-"GENEL DURUM VE ÇÖZÜM"-Bundan Sonraki (SON) Bir veya İki Bölüm: TANIM (BİZ KİMİZ) ve AMAÇ, Not: Daha sonra bütün (tam) metin "HAKKIMIZDA" sayfasında, değerli bilgi, inceleme, değerlendirme ve görüşlerinize sunulacaktır.  

29 Haziran 2018 Cuma

Arzu KÖK; Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü

"Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi" 
İLKELER
Arzu KÖK
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü
Cumhuriyetçi Demokrat Parti:  Siyaseti; milli, manevi, ilmi, ahlâki, edebi, fikri değerlerde doğruluk - dürüstlük ve erdem temelleri üzerine inşa eden ve onu; İnsanı mutluluk, güvenlik ve refaha ulaştıracak zaman-zemin, ortam ve süreç hazırlama hizmeti olarak yapmayı amaçlayan,
Ülke ve millet bütünlüğünün, asgari müşterekler ve toplumsal yararların demokrasi, ortak akıl ve uzlaşma kültürü bağlamında oluşturulacak kaynaşma, anlaşma, yardımlaşma ve dayanışma ile milletle işbirliği yoluyla gerçekleşeceğine inanan; Fikir, inanç, söz söyleme, yazılı açıklama, duyuru ve teşebbüs hürriyeti ile haber alma, haber yayma, örgütlenme benzeri “temel özgürlük ve güvenlik garantilerini” insanın evrensel değer, hukuk ve hakları olarak tanıyan, tanımlayan, ileri süren ve savunan,
İnsanın evrensel değerlerine,“Yaşama, beslenme, barınma, öğrenme, inanma ve inandığı gibi yaşama; Onurlu ve sağlıklı bir hayat sürme Hakkı”, adalet ahlâkı ve hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi, en ideal, uygun ve insani kamu düzeni ile yönetim biçimi olarak kabul eden,
Şu kadar ki: Cumhuriyeti Fazilet Rejimi ve Demokrasiyi “doğrusal yönde hareket eden,  iyi insan, iyi vatandaş, onurlu ve sorumlu, üretken yurttaş” biçiminde algılayan; Her derece ve düzeyde suç işlemeyi çok ciddi önlemlerle yasaklayan “insani” bir rejim olarak algılayan,  
Adaletin mülkün temeli, bağımsız yargı ve özerk denetimin onun gücü, teminatı ve güvencesi olduğuna, yurttaşların devlet karşısında, yasa ve yargı önünde mutlak eşitliğine inanan, imkân ve fırsat eşitliği ile sosyal devlet, sosyal adalet ve evrensel hukuk ilkelerini benimseyen; Nasıl ki kanunlar Anayasaya aykırı olamaz ise; Anayasanın da insan haklarına asla aykırı olmaması gerektiğine inanan..
Milletin devlet için değil, devletin millet için “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” inanç, ilke ve uygulama bilinci için var olduğuna ve ülkenin ana dinamiğini bireylerin kamu kurum ve özel teşebbüslerinin “Hür teşebbüs ve serbest rekabet” düzleminde oluşturması gerektiğine inanan, devlet memurluğu kavramını “Millet Memurluğu” biçiminde niteleyen,
Devletin asli görevlerini; Ücretsiz “Eğitim, Sağlık, Adalet”, dış güvenlik, huzurlu, güvenli ve sürdürülebilir / istikrarlı toplum düzeni, sosyal devlet ve serbest pazarda temel politikalar ile karma ekonomiye yön vermek “Düzenleme, Destekleme ve Denetleme”  olarak  tanımlayan,
Kuvvetler Ayrılığı ilkesini: “Yargı, Yasama, Yürütme ve Denetleme” bağlamında dört ana kategoride temelleyen ve TBMM şahsında mündemiç özerklik üzerine kurmayı amaçlayan:, Günümüzde Milletvekillerine sağlanan bilumum ayrıcalık ve imtiyazları red ve sadece hakkı müktesepleri ve muadilleri ile eşit şartlar altında çalışmak kaydıyla kendilerini millete adayan idealist vatanseverler olarak tasarlayan ve plânlayan,   
Siyasi mücadeleyi; Ülkeyi ve Milleti ileri götürecek gerçekçi program ve projeler üzerinde hoşgörü, ikna, inkılâp ve uzlaşmaya dayalı, bir hizmet ve erdem yarışı olarak kabul eden., Yedek Milletvekilliği ile siyasette çürüme, istismar, suiistimal ve yozlaşmayı önleyen,
Açık, adil, dürüst ve şeffaf delege seçimi ve Teşkilât Yoklaması dışında: İnsan Hakları, Eşitlik ve Adalet normlarına aykırı bütün aday tespit usullerini reddeden; Çarşaf Liste dışında aday listesi çıkartılmasını yasaklayan ve kesinlikle anahtar liste istismarına imkân vermeyen,    
Siyasi partiler ve Sivil Toplum Kuruluşlarının, başta Hazine Yardımı olmak üzere, çeşitli ad ve namlar altında devletten para almasını kesinlikle reddeden; Milletin kendi inisiyatif, refleks ve kuruluşlarını, kendi katkılarıyla yaşatmasını ve hiçbir baskı, güdüm ve manipülasyon etkisi altında kalmadan “anayasa ve kanun çerçevesinde” özgürce sürdürmesini savunan, 
Halkın yönetime fiilen katılmasının demokrasi için hayati bir önem ve değer taşıdığına, bu amaçla iyi yetişmiş kadro ve genç kuşakların “tabandan tavana” siyasete taşınması gerektiğine ve parti içi demokrasinin vazgeçilmez bir ilke ve mutlak takipli zorunluluk olduğuna inanan,
Ülkemizin, sorunlarını çözüp dünya’nın ileri, gelişmiş ve kalkınmış ülkeleri arasındaki seçkin yerini, bir an önce alabilmesi için devlet ve siyasetin, köklü bir yeniden yapılanma; değişim, dönüşüm ve rehabilitasyon programı ile “Cumhuriyetin kuruluş ayarları güncellenerek” ileri, çağdaş, atılımcı-açılımcı ve modern bir düzeye getirilmesini tek çıkış yolu olarak gören,
Cesur, yenilikçi, Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbı doğrultusunda değişimi esas alan:, “Tarihi ve kadim Halk Fırkası ile bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından hazırlanan Demokrat Parti Programının bileşkesi ve güncel sentezi olan çağdaş bir program” ile Türkiye’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının dünyanın ileri, gelişmiş, kalkınmış ve muasır medeniyetler ile birinci sınıf devletleri arasında yer alacağına kuvvetle inanan,
Yeniden yapılanma, rehabilitasyon ve değişim programı ile ana misyonu'nu “İnsana dayalı, üretim odaklı, refahı tabana yaymayı öngören proje, eser ve hizmet olarak belirleyen; İstiklal savaşındaki misak-ı milli ruhu, şuuru ve bütünlüğü ile Milli devletin tam bağımsızlığını garanti eden; Halkın özgürlük, zenginlik, mutluluk ve güvenlik haklarını koruyan ve ülkenin geleceğini demokratik bir atılım ile aydınlatacak “Yeni Cumhuriyet Programı’nı” milletle birlikte yüklenerek, bütün vatandaşlarımızla paylaşmayı hedefleyen ve başarmaya söz veren,
Ve bu amaçlarla ülkenin yönetimine talip olarak; Milletten hükümet ve iktidar isteyen; “Cumhuriyetçi, Demokrat, Atatürkçü ve Milliyetçi” Bir siyasi partidir.
29 Haziran 2018 – Bundan sonraki (son'dan başa doğru) dosyalar: 
GENEL DURUM VE ÇÖZÜM, AMAÇ, TANIM (BİZ KİMİZ)

28 Haziran 2018 Perşembe

Cumhuriyetçi Demokratlar (Cumhuriyetçi Demokrat Parti) Kuruluş Hareketi “Özel Tanım-İlkeler ve Hedefler” Dr. Mustafa TOPAL, (İnsani değerler, etik unsur, esas prensip ve ana ilkeler komisyonu) Dönem çalıştayları sözcüsü

PROGRAM VE PROJE HEDEFLERİ
Dr. Mustafa TOPAL
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü

Türkiye Cumhuriyetini “Ebed-müddet Devlet” emel ve ideali kaidesinde, emin adımlarla, tam bir istikrar, irade ve kararlılıkla atiye taşıyacak kudrette sağlam; Kuruluş kodları esas alınarak,  Atatürk ilkeleri ve Türk inkılâbı doğrultusunda tamir, ıslah ve ihya ile yeniden yapılandırmak.
Devletin kaidesinde yükseldiği “ileri, çağdaş ve modern kurumlar ile bütün alan ve sektörleri, kamu idare ve idame cihazını” bu inanç, istinat ve ilmi siyaset çerçevesinde rehabilite, restore, imar ve inşa etmek. Başka bir deyişle: Cumhuriyeti, kuruluş ilkeleri esas alınarak ileri, çağdaş ve modern normlar çerçevesinde güncelleyip, orijinal fabrika ayarlarına yükseltmek.
En değerli varlığımız İnsan Unsuru ile Misak-ı Milli Akdi kapsamındaki Vatan Topraklarını; Milli Birlik, beraberlik, kederde ve kıvançta ortaklık; Akıl, bilim, adalet, hukuk ve demokrasi kültürü esas alınarak; Ulus Devlet olarak, tam bir onur, erdem, ilke, kararlılık ve sorumlulukla sahiplenmek, korumak ve kollamak
Türk Devleti ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün; Milli Siyaset, Milli Devlet ve sosyal hayatın temel esasları olarak vazettiği “Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık” ilkeleri ile İnkılâp Kanunlarını ihya ederek fiilen hayata geçirmek:, Milleti, aralarında hiçbir ayrım, etnik, dini-mezhebi ve felsefi farklılık gözetmeksizin “tek bir bilek ve tek bir yürek olarak” Cumhuriyetçi, Demokrat, Atatürkçü ve Milliyetçi bir halk hareketinde toplanmaya çağırmak. 
BAŞTA ANAYASA OLMAK ÜZERE...
Başta Anayasa olmak üzere yürürlükteki mevzuatı; İnsan hakları, Eşitlik ilkesi, Adalet ahlâkı ve objektif Hukuk normlarına uygun hale getirmek; hayatı kolaylaştırmak, ülke ve devletimizi “özgürlük ve güvenlik içinde rahat; Geleceğe güvenle bakılabilir, huzur içinde yaşanabilir, mamur ve müreffeh” bir konum ve birinci sınıf dünya devleti düzeyine çıkartmak.
Milli Ekonomiyi “İzmir İktisat Kongresi” ve 1923-1938 & 1950-1960 dönemi icraat ve yasal mevzuatı esas alınarak: “İnsan Odaklı, Sosyal Devlet ve Ekonomik Bağımsızlık esaslı” ulusal bir tabana oturtmak. Vergi adaletini temin ve tesis etmek, kamu çalışanlarını bütünüyle vergi mükellefi olmaktan çıkartmak... 
Milli Eğitim, Adalet ve Sağlık hizmetlerini ücretsiz kılmak.
Uluslar arası ilişki, antlaşma ve bağlantıları: “Mutlak mütekabiliyet esasına dayalı, eşit-adil ve sürdürülebilir şartlarda, karşılıklı menfaatleri koruyacak biçimde” revize etmek, 1958 yılından itibaren 60 senedir devam eden “AB katılım sürecini”, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AT) mevzuatına döndürüp eşitlerin birliği ilkesine uygun olarak ticaret anlaşmasına dönüştürmek.  
Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Yasalarını revize edip; Milli Delege ve bütün seçilmişlerin denkliği ve yedekliği sistemini getirerek, “Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar” sisteminin “asla kesintiye uğramadan” yürütülebilmesini sağlamak. Buna göre: ...///....        
Sonraki (SON) Bölümler: 
İLKELER, GENEL DURUM VE ÇÖZÜM, AMAÇ VE TANIM (BİZ KİMİZ) 

27 Haziran 2018 Çarşamba

Hüsnü MERDANOĞLU, Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi-İnsani değerler, etik unsur, esas prensip ana ilkeler komisyonu, dönem çalıştayı Sözcüsü

A-ANAYASA VE DEVLET SORUNU:
B-ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE DIŞ POLİTİKA
Hüsnü MERDANOĞLU
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü

Devletin demokrasi esaslarına göre çalışması cumhuriyet rejiminin özüne ve ilkelerine hiçbir zaman aykırı olmamak zorundadır. Ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezi ve milli yapılanmalarını güçlendirecek bir milli idari reforma acilen gerek vardır. Ayrıca, I921 anayasasının uygulanması sırasında kurucu idarenin devletin taşra örgütünü denetlemek üzere tesis ettiği umumi müfettişlik kurumu yeni dönemde genel valilik olarak gündeme getirilerek, yerel yönetimler bakanlığı ile yerel yönetimler arasında bir uygulama köprüsü kurulacaktır.  
Bu nedenle, acilen yeni bir kanun çıkartılarak bütün şehir uygulamalarına son verilecek ve Avrupa’da uygulanmayan yerel yönetimler özerklik şartının Türkiye’de kabulü ve hayata geçirilmesi kesinlikle önlenecektir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle birlikte, merkezi idarenin taşra örgütlenmesi de gündeme getirilecek milli idari reform  sayesinde yeniden ele alınarak üniter devlet modeli çizgisinde güçlendirilecektir.
Yargı en üstteki yüksek organlardan en alttaki birinci derece mahkemelerine kadar her türlü siyasal baskı ve yönlendirmenin dışında hareket ederek, siyasal iktidarlar üzerinde hukukun denetimini kuracak; I961  anayasasında var olan çift meclis sistemi, siyasal iktidarın denetimi ve frenlenmesi için batı ülkelerinde olduğu gibi cumhuriyet senatosu yeniden tesis edilecektir.
Milli idari reform ile devlet yapısı daha da büyütülerek güçlendirilirken yeni bakanlıkların kurulmasına da öncelikle yer verilecek. Bunun için çeşitli bölgelerdeki etnik ve alt kimlikçi yapılanmalara karşı birliğin korunması doğrultusunda üst kimlik olarak Türklüğü benimsemiş vatandaşların devreye girerek, ülkede kopma eğilimlerine karşı denge kurmaları sağlanacaktır. Türklerin Türkiye’ye yeniden yerleşmeleri sağlanarak Türk toprakları ile Türk vatandaşları arasında kopmaz bağlarla yeni birliktelik devletin yeni bir yaklaşımı olarak geliştirilecektir.
Ankara merkezli yeni bir yapılanma planı sayesinde, Türklerin Türkiye’nin her köşesine yeniden dengeli bir biçimde yerleşmeleri sağlanarak, yeni kurulacak Göç Bakanlığı aracılığı ile iç ve dış göçler yolu ile yeni gelen insan topluluklarının ülkenin bütünleşmesine katkı sağlayacak düzeyde bir yeni yapılanmanın önü açılacak. Aynı bölgede kurulmuş olan Türk devleti de benzeri önlemleri alarak ülke ve devlet birliğini koruma hakkı kullanılacaktır. Zira üç kıta arasındaki merkezi alandaki emperyal gelişmeler ve nüfus hareketlerinin yeni devlet yapılanmalarını zorladığı için merkezi konumdaki Türk devletinin varlığını sürdürebilmek için kendini koruyucu önlemler alması sağlanacaktır. 
B- ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE DIŞ POLİTİKA 
Dünyanın orta alanındaki yeni devletleşme projelerine karşı, Türkiye’nin öncülüğünde bölge devletlerinin bir araya gelerek dayanışma içerisinde Avrupa Birliği ya da Afrika Birliği gibi, aynı yönde Merkezi Devletler Birliğinin oluşturulması sağlanmaya çalışılacak; İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu, ABD’nin Büyük Orta Doğu, İsrail’in Büyük İsrail Projelerine karşılık, Türkiye Cumhuriyeti de kurucu önder Atatürk’ün yolundan giderek, bölgenin diğer önemli devleti İran ile bira raya gelerek yeni bir Sadabat Paktını “Merkezi Devletler Birliği” olarak ortaya koyacaktır..
Ayrıca ikinci Bakü Kongresi toplanacak ve soğuk savaş sonrası dönemde merkezi alandaki devletlerin bir araya gelerek  kendi ve bölge güvenlikleri için bir bölgesel ittifakın temelleri atılacak. Bakü merkezli bölgesel ittifakta Türk-İran ortaklığının temelini oluşturacağı bir bölgesel birlik içinde Irak, Suriye, Azerbaycan ve Gürcistan gibi komşu ülkeler katılacak.  Altı bölge devletinin oluşturacağı merkezi Devletler Birliğinde NATO benzeri bir güvenlik örgütlenmesi CENTO adı ile yapılandırılacaktır. Böylece ikinci kez merkezi devletler bir güvenlik örgütünün şemsiyesi altında toplanarak hem bölgesel teröre, hem de üçüncü dünya savaşı girişimlerine karşı çıkabileceklerdir.
Merkezi alandaki çekişmeler sonucu terör giderek bir üçüncü dünya savaşını tırmandırırken, Atatürk’ün ana ilkesi olan “yurtta ve dünyada barış” ilkesi bu kez komşular arasındaki iyi ilişki ve dayanışma sayesinde Orta Doğu bölgesinde istikrar sağlanacak. Böylece, doğu ve batıda oluşan sekiz büyük millet imparatorluğunun orta dünyayı ele geçirmelerini önleyecek bir büyük devlet yapılanması sayesinde merkezi alana sürdürülebilir barış getirilebilecektir. 
Sovyetler Birliği zamanında dış dünyaya kapalı kalan Türk dünyası ile yakın ilişkilerin önümüzdeki dönemde öncelikli olarak ele alınacak ve Türkiye’nin doğru çizgide doğuya açılımının Türk dünyası üzerinden sağlanacaktır. Türkiye kesinlikle Türk dünyası üzerinden doğuya açılmalıdır. Türkiye dünyanın jeopolitik merkezinde yer aldığı bilinci ile hareket ederek  doğu-batı ve kuzey-güney dengelerine dikkat etmek zorundadır. Türkiye AB’ne üye alınmayacağını bilerek Avrupa  ülkeleriyle ilişkilerini geliştirecek, Avrupa dengelerini Arap ve İslam ülkelerine karşı kullanabilecek düzeyde esnek bir diplomasi ile bulunduğu yerdeki güçlü konumunu koruyacaktır. ABD ile ilişkilerde Türkiye’nin hiçbir zaman askeri üs ya da sınır karakolu olarak kullandırılmayacak, savaş alanlarına piyon ya da taşeron olarak sürülmesine izin verilmeyecektir.
[[A-ANAYASA VE DEVLET SORUNU / B-ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE DIŞ POLİTİKA]]-27 Haziran 2018 – Hüsnü MERDANOĞLU, Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi...

26 Haziran 2018 Salı

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi "Seyfeddin ÇELİK" (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü

EKONOMİ VE MALİYE
Seyfeddin ÇELİK
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü
Özelleştirme adı altında devletin mallarına el konulmasına son verilecek. Bu doğrultuda kamulaştırma işlemine başlanarak, yeniden devletin kendi ekonomik alanına egemen olması sağlanacak; Özelleştirme kurumu kapatılarak, kamulaştırma kurumu oluşturulacak ve devletin elinden alınan bütün Kamu Ekonomik Kurumları yeniden kurulacak; Halkın ihtiyaç duyduğu ve yokluğunu açıktan hissettiği her alanda, yeni bir Kamu İktisadi Kuruluşu teşkil edilecektir. 
Haksız, adaletsiz ve aşırı dengesiz bir ekonomik gidişe karşı çıkarak bunu durdurmak bir ulus devletin öncelikli görevidir. Acilen servet dağılımı yeniden ele alınıp, toplum kesimleri arasındaki anayasal eşitlik ilkesine daha yakın bir bölüşme sistemi tesis edilecek ve Devletin  sahip olduğu ekonomik değerlerin, halka eşit ve adil ölçülerde dağıtımı sağlanacaktır.
Küreselleşme aşamasında devre dışı bırakılan Devlet Planlama kurumu yeniden eski işlevine kavuşturulacak ve bu kurumun sağlayacağı kalkınma planları doğrultusunda yeniden planlı ekonomiye dönülecek; İzmir İktisat Kongresinde, devletin kuruluşunda kabul edilen ulusal ekonomi ilkesinin her türlü emperyal ekonomik plana karşı kararlı bir biçimde uygulamaya aktarılması gerçekleştirilecek ve Devlet vatandaşlarına gelecek güvencesi sağlayacaktır.
İMF ve Dünya Bankası tarafından uygulanan borçlandırma ve kredilendirme programlarına derhal son verilerek, ulusal çıkarlar doğrultusunda bağımsız ekonomiye dönülerek kölelik düzenine bir son verilecektir. Batılı ülkeler ile şimdiye kadar imzalanan ve Türkiye’yi bir sömürge durumuna düşüren gizli ikili anlaşmalara son verilecek; Eşit ilişkilere dayanan yeni ekonomik açılımlar dünyanın çeşitli bölge ve ülkelerine karşı uygulama alanına getirilecektir.  
Ayrıca, küresel kapitalizmin baskıları ile kapatılmış olan kamu bankaları yeniden açılarak, bankacılık sisteminin tekrar kamu bankalarının denetimi altına alınması sağlanacak; Başta Sanayi bankası Sümerbank, Konut bankası Emlakbank, maden bankası Etibank, Ticaret Bankası Türk Ticaret ve Oayakbank  ile Denizbank yeniden kamu bankaları statüsünde kurularak, bankacılık sistemi, batılı emperyalistlerin sömürü aracı olmaktan kurarılacaktır.
Bu aşamada, Atatürk’ün bankası olan Türkiye İş Bankasının küresel sermayeye satılması önlenecek ve bankanın geleceğini güvence altına alacak yeni bir sistem geliştirilecektir. Özellikle ve önemle T.C. Merkez Bankasının statüsü yeniden belirlenecek ve bu bankanın sermaye yapılanmasının dış güçler tarafından kullanılması kesinlikle önlenecektir. Böylece, T.C. Merkez bankasının yeniden kurulmasıyla, hissedar konumundaki batılı emperyalist devletler ve şirketler, kurumun bünyesinden çıkartılacak:, Yüz yıllardır Türklerin elinde olan İstanbul kentinin, yeniden Bizans’a dönüştürülmesi planları doğrultusunda kurulmuş bulunan İstanbul borsası derhal kaldırılacak; Ankara yeniden Kuvayı Milliye’nin Ankara’sı olarak örgütlenerek, ekonomik bağımsızlık savaşı ile ulusal kurtuluş savaşı tamamlanmış olacak bu meyanda da ülkeyi bölmeyi ve geleceğin eyalet devletleri oluşturmayı hedefleyen Ekonomik Kalkınma Ajansları uygulamalarına son verilecektir.
Ülkemiz ekonomik alanda yüksek teknolojiye dayanan üretim düzenini “bağımsız ekonomisi için” acilen kurmaya mecbur olup; Avrupa Birliğine giriş sürecinde devre dışı bırakılan Türk tarımının yeniden ele alınarak ihya edilmesi zorunludur.
Uzay çağı ve geleceğin ekonomisindeki enerji ihtiyacını karşılayacak stratejik madenler, yeni bir ulusal madencilik projesi ile kamulaştırılacak ve sadece kamu yararına kullandırılacaktır.
Bağımsız bir ülkenin bütçesi ulusal gelir kaynakları ile yapılır. Tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti için, Türkiye’nin maliye ve ekonomisinin yeniden milli güçlerin denetimine ve Türk devletinin kontrolü altına girmesi temin edilecek; Ülke ekonomisinin güdümlü piyasalar üzerinden denetimine son verilerek, Türk halkının ulusal çıkarları doğrultusunda  devlet merkezli bir uygulamaya geçilebilmesi için kamu sektörünün genişletilmesi sağlanacaktır.   
(EKONOMİ VE MALİYE, BÖLÜM: C, Seyfeddin ÇELİK - 26 Haziran 2018) 

25 Haziran 2018 Pazartesi

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi: (İnsani Değ. Etik Unsur, Esas Prensip ve İlkeler Kom.) Eğitim, Bilim-Kültür, Sağlık ve Sosyal Güvenlik; Hukuk ve Din..

EĞİTİM, BİLİM-KÜLTÜR; SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK;HUKUK VE DİN...
D- EĞİTİM, BİLİM-KÜLTÜR 
Süleyman ŞAHİN
(E) İl Emniyet Müdürü
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip, Ana İlkeler ve Program Kriterleri Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü
Her ülke ve devletin kendi eğitim, öğretim ve kültürüne sahip çıkma, bunları yeniden üretme hakkı vardır. Bu hak gerektiği biçimde mutlaka kullanılacak; Türk ulusunun uluslaşma sürecinin tamamlanabilmesi için, Kültür Bakanlığının adı “Milli Kültür Bakanlığı” olarak değiştirilecek; Eğitim alanının bir kamusal alan olduğunun kabulü temin ve tesis edilecektir. Bunun benimsenmesi sonrasında eğitimin parasız olması ve toplumun her kesiminden gelen gençlere aynı düzeyde  etkin ve kaliteli eğitim verilecektir. Türkiye cumhuriyetinin en önemli özelliklerinden  birisi de eğitim birliğinin sağlanmasıdır. Gelişmiş batı ülkelerinde görüldüğü gibi, yaşam boyu eğitim programlarının geliştirilebilmesi için her şehir ya da ilçede yaşam boyu eğitim merkezleri kurulacaktır. Yüksek öğretim düzeni yeniden ele alınarak bugün gelinen aşamadaki bilgi düzeyi doğrultusunda yeniden bir değerlendirme yapılacak; Eğitimin yanı sıra kültür alanında da yeni atılımlar yapılacaktır.
E- SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK
Sağlık alanı  insanların yaşam haklarını güvence altına aldıkları bir kamusal alandır. Sağlık ve yaşam haklarına uygun bir çizgide sağlık sektörünün yeniden güçlü bir kamusal alan olarak düzenlenecek; Devlet hastaneleri ile birlikte üniversite hastanelerine de el konularak bunların özelleştirilme görüntüsü altında Amerikan ilaç şirketlerinin kontrolü altındaki uluslar arası sağlık firmalarına devredilmeleri oyununa son verilecektir. Üniversite hastanelerinin yeniden rektörlüklere devredilerek  tıp eğitim düzeninin yeniden kurulacak; Sağlıkta reformun, küresel şirketlerin çıkarları doğrultusunda değil, insan haklarının en üst düzeyde geliştiği bir aşamada sağlık hakkı doğrultusunda yeniden yapılandırılacaktır.
Koruyucu sağlık hizmetlerinin kişilere yönelik ya da çevreye yönelik olmak üzere iki başlık altında ele alınması ve zaman içerisinde gelişmeleri sağlanacak ve Türkiye’de giderek çevre kirliliğine sürüklenirken bir çevre makro planının acilen devreye sokulacak:, Dünyanın gelir dağılımı en bozuk ülkelerinden birisinin Türkiye olması dikkate alınarak, devletin sosyal güvenlik  hizmetlerine bu açıdan da önem vererek yaklaşmasına çalışılacaktır. Açlık sınırında yaşayan orta tabakalar ile işsizliğe mahkûm edilen emekçi kitlelerin  bütün sosyal giderlerinin devlet tarafından sırtlanması zorunlu hale geldiği gerçeği dikkate anılarak gereği yapılacaktır.
Bir İslam ülkesi olmamıza rağmen, kadının toplumdaki yeri ve statüsü her zaman tartışma konusu olmakta, Kadının siyasette, sosyal hayatta ve bürokraside konumu güçlendirilerek, kadın çalışan sayısının artırılması sağlanacaktır. Zira Kadınları  erkeklere muhtaç durumdan kurtaracak düzeyde iş ve çalışma olanaklarına kavuşturmak insani ve hayati bir zorunluluktur. Yasalar ve hukuk makamları önünde erkeklerle birlikte eşit koşullara sahip olan kadınların, erkeklere karşı korunmaları ile de ilgili önlemlerin alınması için gerekenler yapılacaktır.
F- HUKUK VE DİN  
Hukuk ve din alanlarının birlikte ele alınmalarında, ülkenin ulusal çıkarları açısından büyük yarar vardır. Türkiye Cumhuriyeti de bir anayasal devlettir ve anayasaya dayanan bir hukuk düzenin üzerinde kurulmuştur. Bu nedenle Türk devleti öncelikle bir hukuk devletidir ve her türlü işlemi kesinlikle adalet ahlâkı ve hukuka dayanmak zorundadır. İnsanlık düşmanı, hak ve adalet karşıtı Küreselleşmenin getirdiği hukuk uygulamaları, hukuk alanına yeni katkılar getireceğine, tam tersini yapmış ve büyük tahribatlara yol açmış olmakla bunlar tamir, imar ve yeniden “İnsan hakları, adalet ve objektif hukuk normları doğrultusunda” inşa edilecektir.   
Örneğin: Kamu denetçiliği kurumu, idari yargıya  paralel bir yapılanma getirerek uygulamada düplikasyonlara yol açmıştır. Hakemlik uygulamaları ise, küreselleşme sürecinde karşı tarafı yabancı olan kesimlere yaramış; Arabuluculuk uygulamaları da bir anlamda devletin resmi hukukunu devre dışı bırakan özel hakemlik  kurumuna dönüşme eğilimi göstermiştir. Her üç yeni kurum, küresel emperyalizm tarafından desteklenerek bütün devletlere empoze edilirken, yerleşik devlet yapılarının üretmiş olduğu ulusal hukuk dışlanmış ve denetçi, hakem ve de arabulucu kişiler üzerinden hukukun bireyselleştirilmesi sağlanmak istenmiştir. Hukuka bireyselleşmeyi getirerek ulus devletlerin hukuk yapılarına zarar veren bu üç kurumun bir an önce kaldırılarak, ulus devlet hukukuna geri dönülmesi gerekmektedir.           
Türkiye’de hem Müslümanların hem de gayrimüslimlerin, hem Sünnilerin hem de Alevilerin yaşaması din ve mezhep çekişmelerine neden olduğu için, cumhuriyetin kurucuları laik devlet düzeni içerisinde sorunu çözmek istemişlerdir. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili kanun yeniden düzenlenerek bu kurumun çatısı altında Dinler Yüksek Kurulu ile Mezhepler Yüksek kurulu gibi iki ayrı yüksek kurulun getirilmesi ve bu organlarda dinler ile mezheplerin ayrı ayrı temsilcilerinin katılması, ülkede yaşanmakta olan  çekişme ve çatışmaların aşılması açısından yararlı olacaktır. Avrupa’da  2 bin yıl boyunca yaşanan din ve mezhep kavgalarının Orta Doğu’ya taşınması, üçüncü dünya savaşı tehlikesi nedeniyle  kesinlikle önlenmelidir. 
(25 Haziran 2018-(d8., e9. ve f10 Bölümleri; SUNUM: Emekli İl Emniyet Müdürü Süleyman Şahin)    

23 Haziran 2018 Cumartesi

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi - "GÜNCEL SEBEPLER VE HAREKETİN DİĞER GEREKÇELERİ" (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü: ZEKERİYA TÜMER

GÜNCEL SEBEPLER VE HAREKETİN DİĞER GEREKÇELERİ

Zekeriya TÜMER
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü 

Bu gün itibarıyla Devlet; Bütçesi dâhil bütün kurum ve kuruluşları ile rayından çıkmış, dış borçlar nedeniyle kamu varlığı ipoteklenmiş ve iflas etmiş bir görünümdedir. Her geçen gün borçlar artmakta, ülkenin üretim ve yatırım potansiyeli, giderek ithalata dayalı tüketim, lüks ve israf ile vahşi kapitalizmin Rant ekonomisine akmakta; Başta tarım, hayvancılık ve yerli sanayi olmak üzere, bütün alan ve sektörlerde üretim iflâs noktasına doğru sürüklenmektedir. Tahammül edilemez boyutlara varan Hayat Pahalılığı çekilmez ve dayanılmaz hale gelmekte, müzmin ve aşırı enflasyon kamçılanmaktadır. Üst üste gelen bunalım, buhran ve krizler, ülke şartlarını 1939 (İkinci Dünya Savaşı)’dan daha geriye götürmüş ve yeniden Atatürk’ün Halk Partisi ve kadim Demokrat Parti aranır mumla olmuştur.
Halk, dünyada yıllardır unutulan vahşi kapitalizm ve mevcut zihniyetin işbirlikçisi İnsanlık düşmanı emperyalizmin ve bunun doğal sonucu olan: Hayat pahalılığı, İşsizlik, Olağanüstü Hal yönetimleri, dikta, sulta ve enflasyonun pençesinde kıvranmaktadır. Boyutları her yıl büyüyen kayıt dışı ekonomi, aşırı vergi kaçakları ve adaletsiz vergi yükü Türkiye de  haksız kazançları ve mafya-medya-siyaset sacayağını egemen kılmakta; İhracat hızla artan ithalatı takip edememekte ödemeler dengesinde cari açık büyümektedir.  Bavul ve sınır ticareti ile Turizmden elde edilen döviz gelirleri tehlike sinyalleri vermekte, sıcak para girişinin seyri de buna eklenince, ülkemiz henüz bir kriz bitmeden diğerine sürüklenmektedir. Ülke, ekonomik-sosyal, siyasal, etnik, dinsel ve kültürel patlamalara açık bir hale getirilmiştir:
Gelir dağılımı hızla, tehlikeli bir biçimde bozulmakta, zenginler ve fakirler arasındaki uçurum artmakta, fakirlik ve işsizlik yaygınlaşıp derinleşmektedir. Ülkenin asırlarca barış ve mutluluk içinde birbiri ile ahenk halinde götürdüğü ekonomik, dini, etnik, sosyal ve kültürel çeşitlilik ve farklılıklar, bugün toplumda gerilim ve çatışma doğurabilecek boyutta kronik sorunlara dönüştürülmektedir. Sosyal Barış ve Huzuru tehdit eden kutuplaşmalar, aşırılıklar, sosyal çatışmalar, rüşvet, iltimas, adaletsizlik ve terörizm yaygınlaşmakta ve hızla derinleşmektedir. İnsanlarımızın birlikte ve bir arada var olma gelenek ve yetenekleri, birbirinin varlığını tehdit eder hale dönüşmüş bulunmaktadır.
Hızlı göç, savaş ve kriz alanlarından sığınmacı akını ve buna paralel çarpık yerleşme; Aç ve çıplak, işsiz-güçsüz yığınların işgali büyük yerleşim merkezlerinin korkulu rüyası olmuştur. Altyapısız ve düzensiz şehirleşme; Plânsız-programsız ve disiplinsiz yerleşme ile Ülkenin geleceği için büyük önem taşıyan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri felce uğrayıp çökmüş ve çağın gerisinde kalmış olup; Şu hale nazaran ülke ve milletin geleceği için önemli ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Başta mevcut siyaset kurumları olmak üzere: Bazı devlet kurumu ve politika kuruluşlarının kadro, davranış ve yönetimlerine duyulması gereken güven kaybolmuştur: Bunların  halktan kopuk, oligarşik bir görünüm kazandıkları kanaati derinleşmekte, geciken veya çalışmayan “Adalet ve Yargının” yerini çeşitli mafya, silâhlı güç ve şiddet kuruluşlarının aldığı, iddiaları yaygınlaşmaktadır. Ayrıca Türkiye Dış politikada gittikçe derinleşen bir yalnızlığa, yanlış tercih, basiretsiz teşebbüs ve tehlikeli mecralara sürüklenmektedir:
Zayıf ve yetersiz “Ülke Yönetimi”, “Siyasi İstikrarsızlık” ile Ekonomi, Sosyal yapı ve Rejim ile ilgili olarak sık, sık gündeme gelen bazı sorunların bunalım boyutlarına ulaşması, uluslar arası alanda dış itibarımızı riske etmekte ve zedelemektedir. Başta Yunanistan olmak üzere komşu ülkeler, Kıbrıs, Suriye, Irak, İran ile bazı Kafkas ve Balkan Devletleriyle aramızdaki sorunlar uzun yıllardır çözülememiş; Aksine (Suriye-Irak ve Yunanistan meselelerinde olduğu gibi) derinleşmiş ve yer yer kriz, bunalım ve buhranlara dönüşmüştür. Avrupa Birliğine girme çabalarımız, ulusal onurumuzla bağdaşmayan bir noktadadır. İslâm ülkeleri ile ilişkilerimizde ise geçmişteki yakınlıkla bağdaşmayan bazı önemli olumsuzluklar vardır. Türkiye Dış İşleri ve ilişkilerinde gittikçe derinleşen bir yalnızlığa yanlış ve tehlikeli mecralara itilmektedir. Medeni Dünya ile bütünleşip, entegre olma yolunda birinci sınıf devletler arasında yer alma istek ve gayretlerimiz ise neticesiz kalmakta ve sonuç alınamamaktadır. Bir zamanlar Ortadoğu’nun yükselen yıldızı diye gıpta edilen ve dikkatle izlenen ve büyük bir dünya devleti olma yoluna giren Türkiye bugün kısır siyasi kavgaların, çekişmelerin vizyon ve yetenekten yoksun, atıl ve yozlaşmış politikaların girdabında, üçüncü  sınıf bir taşra devleti görüntüsü vermektedir. 
Demokrasimiz insan hakları adalet ve hukuktan yoksun bir sürece sokulmuştur. Anti - Demokratik  dayatma, insan haklarına aykırı ve hukuk dışı gelişmeler her gün biraz daha yaygınlaşmakta; Devlet memurları çağ dışı bir Mc Carthy zihniyeti ve yasal  tariften yoksun sübjektif suçlamalarla korkunç bir kıyıma uğratılmakta:, Hiçbir objektif ve adil norm esas alınmaksızın sürdürülen kadrolaşma devleti zaafa düşürmekte; Kıdem, ehliyet ve liyakat riyakârca dışlanmaktadır. Devletin yönetim ve denetim kalitesi sürekli düşürülmektedir.
Medya’nın değerli pek çok yazar ve yorumcusu siyasal dayatmalarla susturulmuş, işlerine son verilmiş, yazar, ama-yazamaz hale getirilmiştir. Üniversitelerde uygulamaya kalkışılan usul-esas ve insanlık dışı kurallar çağdışı faşist yöntemlerin çirkin görünümlerini ülke gündemine getirmiştir. Sanayici, Üretici ve İş adamları inanç ve fikirleri nedeni ile ilerici-gerici, irticacı-laik, kırmızı veya yeşil sermaye diye kamplara bölünmekte, sadece fikirlerini ifade ettikleri için pek çok siyasetçi siyasi hayatlarını sona erdirebilecek ağır cezaların tehdidine maruz kalmaktadır.
En son “ittifak aldatmacası” ile yapılan Seçim ve Sandık Kurullarına dair değişiklikler, Milletin oy kullanma hakkı, seçim ve sandık güvenliğini bertaraf etmiş ve sandığın namusu tehlikeye sokmuştur. Sözde, Yeni Türkiye düzenine uyum adı altında torbalar dolusu kanun, kararname, tek yanlı, antidemokratik ve ceberrut idare tasarıları TBMM gündemindedir.
SONUÇTA:
Ülke ve Demokrasi, ekonomi, siyaset, sosyal hayat ve dış politika da derinleşen sorun ve bunalımlarla tıkanmıştır. Türk Milleti haksız yere aldatılmakta, uyutulmakta ve çok insafsızca sömürülmektedir. Görünürde müesses bir devlet vardır ama devlet aklı, umuru, bil-umum hak, imkân ve kaynakları siyasete, kifayetsiz muhterislerin hırs ve ihtiraslarına peşkeş çekilerek kurban edilmiş bulunmaktadır.
Şu hale nazaran ve kurulu partilerin muhalefet yapmaktan aciz kalmaları ve/veya haksızlık ve yolsuzluklarda iktidara ortak/işbirlikçilikle yanaşmaları, yandaş-yoldaş olmaları nedeniyle:, Türk Milletinin hukukun içinde ve mevcut adalet ve ahlâk kuralları dâhilinde karşı mücadele vermesi meşru ve hukuki bir hak; Halkın da bu teşebbüs içinde yer alması zorunlu bir vazife haline gelmiştir.
İşte, “CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT PARTİ” bu nedenlerle kurulmak istenmektedir.
NOT: 11. ve SON BÖLÜM (23 Haziran 2018-Cumartesi, 11.45)

19 Haziran 2018 Salı

Eksik Kalmış Bir Cemiyet, Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi ve “CUMHURİYETİ TAÇLANDIRMA VE DEMOKRASİ’Yİ TAMAMLAMA” Projesi Hakkında Özet Bilgi Sunumu

Eksik Kalmış Bir Cemiyet, Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi ve “CUMHURİYETİ TAÇLANDIRMA VE DEMOKRASİ’Yİ TAMAMLAMA” Projesi 
Proje: Mustafa Nevruz SINACI
Gazeteci, Araştırmacı-Yazar

TANIM:
10 Kasım 1938’de Mustafa Kemal ATATÜRK’ün vefatı (veya son zamanlarda pek çok kitap, kaynak ve makale de iddia olunduğu üzere) taammüden öldürülmesi; Daha ATA’nın cenazesi soğumadan İsmet İnönü’nün Meclisi muhasara ederek, kendisini, tarihe “karşıdevrim” olarak geçecek bir operasyonla Cumhurbaşkanı seçtirmesi; Hiç şüphe yok ki, Cumhuriyet tarihinin en büyük hatası, kast-ı mahsusu ve kırılmasıdır.
Alenen Mustafa Kemal ATATÜRK, O’nun İlkeleri ve genç Türk İnkılâbına karşı yapılan bu menfur saldırı, kahir ekseriyeti Atatürkçü-Cumhuriyetçi olan Halk Partililerin hayâl kırıklığı ve kurumsal CHP’nin affedilmez bir handikabıdır.
Özellikle, İsmet İnönü’nün CHP Genel Başkanlığı’na dönüşü ve inanılmaz bir hızla kendisini “milli şef” sıfatıyla Cumhurbaşkanı seçtirmesi, genç cumhuriyeti kesintiye uğratan en büyük nedenlerden biridir. Böylece, açıktan açığa görülmese bile, içten içe CHP ikiye bölünmüş ve Atatürk döneminde söz konusu bile olmayan ikilik, ayrılık ve gayrilik defakto olarak zuhur eden bir “küskünler”hareketi fiilen başlamıştır. Bu saflar ve sınıflar zamanla Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olarak birbirlerinden uzaklaşmış; Çok şiddetli geçen 4’lü takrir tartışmaları sonunda beklenen olmuş; CHP’nin kurucularından Celâl Bayar ve Prof. Fuad Köprülü ile başta Adnan Menderes olmak üzere bir kısım Mebusların istifası sonucu 07 Ocak 1946’da Demokrat Parti resmen kurulmuştur.
Demokrat Parti dava, manâ ve misyon bağlamında; Mustafa Kemal ATATÜRK’ün hayal ettiği, özlediği ve Serbest Fırka denemsinde açıkça tanımladığı anlamda Demokrat;
1923-1938 dönemi (Halk Fırkası+Halk Partisi ve nihayet) Cumhuriyet Halk Partisi, altı ana ilke dahilinde, demokrasiyi de kapsar ve kucaklar biçimde Cumhuriyetçidir. Buna mukabil; İsmet İnönü’nün “karşıdevrimi”nden itibaren nev-zuhur (adeta ani ve yeni bir oluşum tarzında ortaya çıkan CHP) ise hiç umulmadık ve beklenmedik biçimde totaliter, diktacı ve sultacıdır. 1938’den itibaren nisbi bir hızla tarihi, Milli, îlmi, sosyal ve kültürel değerle karşı olumsuz tavırlar, siyasetler sergilenmesi, kalkınma ve gelişmenin durması, buna paralel olarak açlık, yokluk, yoksulluk ve kıtlığın başgöstermesi; Halk arasında büyük bir ayrımcılığın başlaması, ulusalcı-milliyetçi, maneviyetçı kesimlerin dışlanması, ötelenmesi ve irdelenmesi büyük sosyal patlamalara, sosyal ve toplumsal rahatsızlıklara neden olmuştur.

AMAÇ:
Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılması ile başgösteren “Cumhuriyetçi, Demokrat ve Ceberrut” kitleler arasında, halkın % 97’sine tekabül eden en büyük kesimin temsilcisi: 1923-1938 dönemi Atatürkçü, Cumhuriyetçi kesim ve bu kesimin eğitim ve terbiyesi ile evrilen güncel nesiller ile tarihi ve kadim (gerçek) Demokrat Partisi kitleri olarak; Demokrasi, İnsan Hakları, Adalet Ahlâkı ve Hukukun özgün değerleri; Ortak Akıl, Uzlaşma Kültürü, Karşılıklı Tolerans, Anlayış ve Hoşgörü medeniyeti ikliminde yetişmiş bütün Demokratlar, Demokrat Partililer ve Cumhuriyetin Kuruluş ayarlarına sahip ve insani değerlere saygılı vatandaşların tekrar bir araya gelmesi. Bu ittihad ve tevhidin (birlik ve beraberliğin) başarıyla sağlanması halinde Kasım 1938’de (emperyalist unsurların arzu ve menfur emellerine alet olunmak suretiyle ve kapitalistlerin emrine amade olunarak) kesintiye uğratılan Cumhuriyet sürecinin, tekrar ve bir daha kesintiye uğratılamayacak bir sağlamlıkta sürdürülebilir kılınması.

HEDEF KİTLE:
1. 1923-1938 dönemi, başta Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilkeleri ve Türk İnkılabı esasları olmak üzere “Kurucu kadrolar” tarafından teşkil edilen “tam bağımsız-bağlantısız, hür, hâkim ve hükümran “EBED-MÜDDED” Türkiye Cumhuriyeti yanlıları ile;
2. Atatürk döneminin Cumhuriyet rejimi, buna bağlı kalkınma-gelişme hedefleri, plânlı-programlı kalkınma stratejisi, serbest piyasa ekonomisi ve teşebbüs hürriyeti gibi demokrasi ve cumhuriyetin birlikte temin ve tesisi halinde ikame ve idamesi kabil olan, tarihi ve kadim (gerçek) Demokrat Parti zihniyeti;
3. Türkiye Cumhuriyeti’nin Birlik, Beraberlik ve Bölünmez Bütünlüğüne inanan; Cumhuriyet ve Demokrasi sentezi ile büyük başarılara ulaşılabileceğine ima eden; Akıllı, namuslu, dürüst ve sağduyulu (bilimsel düşünen, akli melekeleri yerinde; Tarihi, milli-İlmî, manevi ve kültürel değerlerimize sahip ve saygılı) vatandaşların, Cumhuriyet, Milliyetçi, Atatürkçü ve Kermalist Yurtseverlerin: “Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milletinin bekası için” bir araya gelmeleri veya yaşanan gerçekler anlatılmak, karşı karşıya gelinen “bölünme-parçalanma-dağılma” tehdit ve tehlikesi anlatılmak suretiyle; Vatan, millet, cumhuriyet ve demokrasi için birleşmeleri; Bilinç ve inançla bütünleşmelerinin sağlanması.

UYGULAMA VE EYLEM PROGRAMI:
Halihazır, mevcut ve değişen-gelişen şartlar çerçevesinde muhtemel mevzuat, kanun ve kurallar ile evrensel hukuk normları, ulusal Anayasa ve uluslar arası haklar kullanılarak “meşru-saydam ve yasal” siyasi yapılanma. Cumhuriyetçi Demokrat Hareketle başlayıp, Cumhuriyetçi Demokrat Parti adı ile hitam bulacak “hukukun içinde, hukuk ve ahlâkın bütün şartlarına uygun olarak cereyuan ececek” bir siyasi mücadele neticesinde: Eksik kalan cemiyetin tamamlanması, Cumhuriyet ve Demorasinin “14 Mayıs 1959 Milli Demokrasi Bayramı” misali barıştırılması, buluşturulması ve ebedi kılınması uğrunda “iş bu proje de öngörülen şartlar, usul ve esaslar dâhilinde” ciddi, ilmi ve samimi bir aşk, inanç-bilinç imanla çalışılması.
ÖNERİ: "LOGO TASLAĞI"

SONUÇ: 
11 Kasım 1938’de, menfur bir karşıdevrimle ilk ve 27 Mayıs 1960’da ikinci kalkışma ile kesintiye uğratılan Cumhuriyet, Atatürk İlkeleri ve Türk İnkılâbı esasları ile Ulus Devlet geleneğinin; Geçmişle ulanıp-gelecekle birleştirilerek istikrarla sürdürülmesi uğrunda hareket etmek ve faaliyet göstermek.

ÖNERİLER:
Namuslu, dürüst, fanatik olmayan ve hiçbir konuda saplantıları bulunmayan; Makul, mantıklı, sağduyulu, demokrasi ve uzlaşma kültürü ağırlığı ve olgunluğuna sahip; Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet, Cumhuriyetin kurucu kadroları, Demokrasi, özgürlük, güvenlik, insan hakları, adalet ahlâkı ve hukuka saygılı; Hayatı boyunca hiçbir yolsuzluk, hırsızlık, yolsuzluk ve suiistimale bulaşmamış; Anarşi-terör, tedhiş, ayrımcılık ve bölücülüğe karşı “iyi insan, ilkeli-onurlu ve sorumlu” iyi vatandaşlardan oluşan bir gönüllüler topluluğu ile bu amaçlara ulaşılması. Bu temiz ve nezih kadrolar ile ileri, çağdaş ve güncel, bilim, norm ve standartlar esas alınarak “Cumhuriyetin Kuruluş Ayarları”nın güncellenmesi ve: “Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Milliyetçi, Demokrat” çizgide faaliyet gösterilmesi…

11 Haziran 2018 Pazartesi

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN: "24 HAZİRAN 2018 SEÇİMLERİ GENEL DURUM VE YAPILMASI GEREKENLER", 11 Haziran 2018 - Pazartesi,

24 HAZİRAN 2018 SEÇİMLERİ
GENEL DURUM VE YAPILMASI GEREKENLER
Kurulabilmesi için olağanüstü zorlukların aşıldığı Devletimiz, dönem itibarıyla tarihinin en zor günlerini yaşamaktadır. Her geçen gün kuruluş ilkelerinden uzaklaşılmasından dolayı, bütün alan ve sektörlerde darboğazlar yaşanmakta; Bu nedenle ülkemiz uluslararası durumun merkezi coğrafyada yaratmış olduğu, siyasal kriz, kaos ve karışıklığa itilmiş bulunmaktadır.
Devletimizin kuruluş dayanağını oluşturan ve geleceğimizin güvencesi olan Kuvayı Milliye ruhu, çeşitli araçlar ve yayınlarla yıpratılmaya çalışılmakta, bu ruhun yarattığı birlik ve bütünlüğün ürünü olan merkezi ulusal, üniter, laik ve sosyal devlet modeli emperyalist ülkelerin Orta Doğu bölgesine yönelik çekişme ve çatışmalar yüzünden, büyük saldırı ve tehditlerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Öyle ki, Devletimizin geçici bir siyasal yapılanma ve yüz yıllık bir parantez olduğu gibi onursuzluk yaklaşımlarıyla, Cumhuriyetimizin yaklaşan 100. Yılı kutlanamayacakmış gibi bir algı yaratılmaktadır.
Bu tür algılar, bir zamanlar dünyanın en güçlü devletlerinden olan ve ülkemizin öncesini oluşturan Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında etken güçlerin günümüz temsilcileri tarafından desteklenmektedir. Bu ve benzeri olumsuzluklar karşısında, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın bilincinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin güvencede olmasını isteyen Cumhuriyetçi ve demokrat yurttaşlarımızın emperyalist beklenti ve tehlikelerin farkında olarak, ulusal plan ve projeleri yaşama geçirebilmek için güçlerini birleştirmeleri, yaşamsal önem taşımaktadır.
Kurulan her devlet, sonsuza kadar yaşamayı ve insanlığın gelecek sürecinde varlığını sürekli kılmayı hedefleyerek yola çıkar. Bu doğrultuda, Türk devletinin kurucu önderi Atatürk,Türkiye cumhuriyetinin ilelebet payidar kalacağını söyleyerek, yurdun yurttaş olma bilincindeki Türk ulusuna, geleceğe dönük görevlerini hatırlatmış; Yüzyıl öncemerkezi coğrafyada çağdaş bir cumhuriyet devleti kuran önder Atatürk, güneşin doğuşunu önceden gördüğü gibi dünyanın doğu bölgelerinde yer alan mazlum ulusların uyanışı ve yer kürenin geleceğe dönük yeniden yapılandırılmasında mazlum ulusların da yer alacağını, bu doğrultuda batının hegemonyacı emperyalist devletler ile dünya halkları arasında yeni bir çekişmenin ortaya çıkacağını da açıkça görmüş ve gelecek nesillere haber vermiştir.
Dönemler geride kaldıkça yeni güçler ortaya çıkmış ve bazı devletler dünya haritasından silinmiştir. Dünyadaki değişimi iyi kavrayan ve bu doğrultuda gerekli adımları atarak kendisini yenileyebilen devletler uzun süreli var olabilirlerken, bu tür dönüşümlere kendisini hazırlayamayan devletlerin ise tarih sahnesinden çekildikleri açıktır.
Küresel sermayenin güdümündeki uluslararası emperyalizm, bütün ulus devletleri etnik kışkırtmalar ile parçalayarak ya da kendi kontrolleri altındaki evrensel bir kapitalist düzen çerçevesinde ekonomik açıdan yeni birsömürge düzenine bağlamaktadır. Yeni bir tür süper emperyalizm yeryüzü haritası üzerinde geçerli kılınırken,Türkiye Cumhuriyeti’nin hem sınırları içinde üniter birliğini çok daha güçlü bir biçimde koruması gerekmekte, hem de emperyalizm ile mücadele edilirken komşu ve mazlum ülkeler ile işbirliğine yönelmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin Avrupa Birliğinin dışında bırakıldığı yeni dönemde, Türk Devleti’nin hem merkezi bölge, hem de dünyanın doğusunda kalan bölge ve ülkeler ile daha yakın işbirliğine girerek, emperyalist dış güçlere karşı kendini koruyacak yeni işbirlikleri tesis etmesinde büyük ulusal çıkarlar bulunmaktadır. Batının önde gelen emperyalist devletlerinin saldırgan tutumlarına karşı, Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda hem komşuları hem de doğu bölgesi ülkeleri ile yakın işbirliklerine gitmesi giderek kaçınılmaz olmaktadır.
Devlet-i Ebed Müddet ilkesi çerçevesinde çalışması gerekenTürkiye Cumhuriyeti’nin yönetim kadroları;
Bin yıllık Türk egemenliğinin geçerli olduğu merkezi topraklar üzerindeki bağımsız devlet yapılanmasını sürdürebilmek için;
Yasal her yolu deneyerek, demokratik rejime ara vermeden kuruluş ilkeleri doğrultusunda güçlenerek varlığın koruması için,
Türk ekonomisinin tekelci şirketlerin kontrolüne girmemesi için,
Kamu İktisadi Kuruluşlarını yeniden kurup, devletin ve halkın yararına üretimler yapılabilmesi için,
Türkiye’nin kuruluşunda olduğu gibi başkent Ankara’dan yönetilebilmesi için,
Anayasamızda yer alan cumhuriyetin temel ilkeleri, cumhuriyetçi-demokrat yurttaşlarımız tarafından sonuna kadar savunulup başarılacaktır. (ANKARA, 11 Haziran 2018/02)
CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR HAREKETİ ADINA
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN

Mehmet Arif DEMİRER: "TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GERÇEK SAHİBİ; ONURLU VE SORUMLU TÜRK SEÇMENLERİNE DUYURU VE ÇAĞRI" 01 Haziran 2018 - Cuma

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GERÇEK SAHİBİ; 
ONURLU VE SORUMLU TÜRK SEÇMENLERİNE
DUYURU VE ÇAĞRI
Öncelikle, 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve 27. Dönem Parlamento Seçimlerinin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı-uğurlu olmasını dileriz.
ANCAK, BÜYÜK TÜRK MİLLETİ ADINA KAYGILIYIZ
Zira, bu seçimle birlikte tamamlanması öngörülen sözde başkanlık sistemi süreci, başladığı günden itibaren halkın tepkisine maruz kalmış, kamuoyunu derinden rahatsız etmiş; Dayatılan süreç ile yapılan uygulamalardan kamu vicdanı ikna olmamış, dönem içinde vaki teşebbüsler “halkı, bu endişe, kaygı ve korkularında” haklı çıkartmıştır.
An itibarıyla vatandaşlarımız geleceklerinden güvensiz, endişeli ve kaygılıdırlar.
ŞÖYLE Kİ;
Hatırlanacağı üzere; Kadim ve saygın TBMM Başkanlarımızdan Hüsamettin Cindoruk, 16 Nisan 2017 Referandumunu şöyle tanımlamıştı: “Bu Referandum bir YIKIM HAREKETİDİR.” Yıkılması söz konusu edilen ATATÜRK’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti; Onun yerine geçecek olansa bir başka devlet idi!..
NİTEKİM:
4 Ağustos 2017 gecesi Ayhan Oğan CNN TÜRK’te yeni devleti çok açık bir şekilde tanımlamıştı:
“Şimdi biz yeni birdevlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır.”, “Yeni bir Türk Silahlı Kuvvetleri’nin inşasıdır. Biz vesayet düzenini yıktık beyefendi.”, “Sosyal medyadan vatan kurtaran aciz yaratıklar bize saldırıyor, kimse bizim vatanseverliğimizi test etmeye kalkışmasın.”, “16 Nisan itibarıyla artık yeni bir süreç başlamıştır. Bu, devletin yeniden teşkilatlanma, organize olma sürecidir, yeniden inşa sürecidir.”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk, kurucu partisi CHP’dir.”, “İkinci kuruluş, Türkiye’nin tam bağımsız, halkın devleti olarak dizayn edildiği, kurumsal yapıya kavuştuğu zeminin lideri de Tayyip Erdoğan ve onun yanında saf tutan siyasi liderlerdir. Ve o kuruluşun partisi de AK Parti’dir.”
Hüsamettin Cindoruk, tarihi basiret ve tespitinde: “Bu Referandum bir yıkım hareketidir. TBMM’ne bağlı parlamenter demokrasiyi yıkma hareketidir. Hangi yaşta olursak olalım, geçmiş Türkiye’de, güzelim Türkiye’de yaşayan herkes, siyasi parti ayırımı gözetmeden, Cumhuriyet’i savunmak ve Cumhuriyet’i korumak zorundayız” dedi. (8.4.2017-Anayurt)
Sonuçta: “CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLARIN OYU VE KARARI HAYIR” oldu.
16 Nisan 2017’de HAYIR oyu % 49’da kaldı. Anayasa değişti. Erdoğan’ın yeni devletine yönelik ilk adım atılmış oldu. Hükümetin üstüne muazzam bir şaibe sindi.
YSK’ya halkın güveni kalmadı.
24 HAZİRAN’A, HALKIN İTİMAD ETMEDİĞİ BİR YSK İLE GİDİLİYOR!..
24 Haziran 2018 günü Türk Milleti sandığa gidecek. Cumhurbaşkanı ve yeni TBMM üyelerini, Adalet, hakkaniyet ve hukuka aykırı biçimde dayatılan listelerden tercihlerini yapacak. TBMM’nin yapısı nasıl oluşursa oluşsun, eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse YIKIM HAREKETİ tamamlanmış, ATATÜRK’ün Cumhuriyet’i yıkılmış, olacaktır.
Eğer, Erdoğan birinci turda % 51 ile seçilemez ve seçim sonucu ikinci tura kalırsa, YIKIM HAREKETİ tamamlanamayacak ve iki hafta sonra bir daha sandığa gidilecektir.
25 Haziran’da böyle bir tablo ile karşılaşılır ise, ikinci tura kadar iki hafta boyunca neler olabilir?
Erdoğan İngiltere’de yaptığı açıklamalarda B ve C planlarından bahsetti.
Yeni bir ‘7 Haziran – 1 Kasım’ sürecini mi kastetti?
Bilemiyorum.
Bildiklerime gelince…
Bayar’ın Kızı Nilüfer Gürsoy:
HAYIR Diyorum
Hüsamettin Cindoruk:
Bu Referandum bir Yıkım Hareketidir
İnönü’nün Torunu, Gülsün Bilgehan: HAYIRlı bir iş için Hepimiz Birleştik
T. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu: EVET diyen de Bizim, HAYIR diyen de Bizim
AKP (e) Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır: HAYIRlar Tükenmez
Mehmet Arif Demirer: ATATÜRK’e Saygılı Cumhuriyetçi Demokratlar HAYIR diyor
***
Görüldüğü gibi, Fethullah Gülen’in, Devletin (Yargının ve Güvenlik Güçlerinin) içine iyice yerleşmesinin yolunu açan 2010 Referandumundan önce, DP Genel Başkanı, tüm kadın DP’liler, hepimiz, çok güçlü bir şekilde HAYIR demiştik. Ben, HAYIR’ın nedenlerinin DP ile AKP arasındaki farklılıklara dayalı olduğunu savunmuş ve farkların başında iki partinin ATATÜRK anlayışı olduğunu belirtmiştim.
DP, köklü bir Cumhuriyetçi Demokrat parti idi. AKP ise ATATÜRK ve O’nun kurduğu Cumhuriyet ile sorunları bulunan bir parti!... Buna şaşmamak gerek çünkü AKP idarecilerinin önderi Necip Fazıl yazılarında devamlı ATATÜRK ve Cumhuriyet karşıtlığı üzerinde durmuştu.
Nitekim 2010 Referandumundan 7 yıl sonra gelen 16 Nisan Referandumu, Cindoruk’un çok açık bir şekilde vurguladığı gibi,ATATÜRK’ün Cumhuriyetinin YIKIM HAREKETİ idi.
Ancak iki referandum arasında olumlu bir gelişme de kaydedilmiştir:
HAYIR’lar7 yılda % 42’den % 49’a yükselmiş olup; Bu artış 24 Haziran’da da devam ederse, Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilemez. İlk turda % 40 – 42 arasında kalır.
İkinci turda alacağı sonuç hakkında tahminler ancak karşısında kimin olacağı belli olduktan sonra yapılabilir.İkinci turda Erdoğan’ın rakibinin kim olacağı hakkında bakınız aşağıdaki iki anket sonucu:
ANKET SORUSU No: 1) 80 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına: “T. C.’nin Yüzüncü Yıl’a girerken Cumhurbaşkanı kadın mı olsun, erkek mi?”
Cevap: 40 milyon kadın vatandaşın cevabı, % 90 oranında: Kadın (36 milyon)
40 milyon erkekvatandaşın cevabı, % 80 oranında: Erkek (32 milyon)
SONUÇ: Yüzüncü Yıl’a girerken Cumhurbaşkanı kadın olsun.
ANKET SORUSU No. 2) ATATÜRK, İnönü ve Bayar’a: “Türkiye Cumhuriyeti Yüzüncü Yılına girerken Cumhurbaşkanı kadın mı olsun, erkek mi?” CEVAP: KADIN
SONUÇ No: 2) Yüzüncü Yıl’a girerken Cumhurbaşkanı kadın olsun.
Bu tabloya bakarak ikinci turda Erdoğan’ın karşısında Meral Akşener olursa, Erdoğan kaybeder. Muharrem İnce olursa, Erdoğan’ın B ve C planlarını görmeden bir şey söylemek zor. Keşke 24 Haziran akşamı bir formül bulunabilse ve ikinci turda Erdoğan’ın karşısında kadın adayın (Akşener) olması sağlanabilse…
UNUTMAYIN!..
Necip Fazıl’a (31 Ekim 1949 tarihli BÜYÜKDOĞU Dergisi) göre,
ATATÜRK; Allah ve İslam Dini düşmanı, Cumhuriyet ise Türk Devletinin çöküşü idi.
CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR HAREKETİ ADINA
Mehmet Arif DEMİRER