23 Haziran 2018 Cumartesi

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi - "GÜNCEL SEBEPLER VE HAREKETİN DİĞER GEREKÇELERİ" (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü: ZEKERİYA TÜMER

GÜNCEL SEBEPLER VE HAREKETİN DİĞER GEREKÇELERİ

Zekeriya TÜMER
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü 

Bu gün itibarıyla Devlet; Bütçesi dâhil bütün kurum ve kuruluşları ile rayından çıkmış, dış borçlar nedeniyle kamu varlığı ipoteklenmiş ve iflas etmiş bir görünümdedir. Her geçen gün borçlar artmakta, ülkenin üretim ve yatırım potansiyeli, giderek ithalata dayalı tüketim, lüks ve israf ile vahşi kapitalizmin Rant ekonomisine akmakta; Başta tarım, hayvancılık ve yerli sanayi olmak üzere, bütün alan ve sektörlerde üretim iflâs noktasına doğru sürüklenmektedir. Tahammül edilemez boyutlara varan Hayat Pahalılığı çekilmez ve dayanılmaz hale gelmekte, müzmin ve aşırı enflasyon kamçılanmaktadır. Üst üste gelen bunalım, buhran ve krizler, ülke şartlarını 1939 (İkinci Dünya Savaşı)’dan daha geriye götürmüş ve yeniden Atatürk’ün Halk Partisi ve kadim Demokrat Parti aranır mumla olmuştur.
Halk, dünyada yıllardır unutulan vahşi kapitalizm ve mevcut zihniyetin işbirlikçisi İnsanlık düşmanı emperyalizmin ve bunun doğal sonucu olan: Hayat pahalılığı, İşsizlik, Olağanüstü Hal yönetimleri, dikta, sulta ve enflasyonun pençesinde kıvranmaktadır. Boyutları her yıl büyüyen kayıt dışı ekonomi, aşırı vergi kaçakları ve adaletsiz vergi yükü Türkiye de  haksız kazançları ve mafya-medya-siyaset sacayağını egemen kılmakta; İhracat hızla artan ithalatı takip edememekte ödemeler dengesinde cari açık büyümektedir.  Bavul ve sınır ticareti ile Turizmden elde edilen döviz gelirleri tehlike sinyalleri vermekte, sıcak para girişinin seyri de buna eklenince, ülkemiz henüz bir kriz bitmeden diğerine sürüklenmektedir. Ülke, ekonomik-sosyal, siyasal, etnik, dinsel ve kültürel patlamalara açık bir hale getirilmiştir:
Gelir dağılımı hızla, tehlikeli bir biçimde bozulmakta, zenginler ve fakirler arasındaki uçurum artmakta, fakirlik ve işsizlik yaygınlaşıp derinleşmektedir. Ülkenin asırlarca barış ve mutluluk içinde birbiri ile ahenk halinde götürdüğü ekonomik, dini, etnik, sosyal ve kültürel çeşitlilik ve farklılıklar, bugün toplumda gerilim ve çatışma doğurabilecek boyutta kronik sorunlara dönüştürülmektedir. Sosyal Barış ve Huzuru tehdit eden kutuplaşmalar, aşırılıklar, sosyal çatışmalar, rüşvet, iltimas, adaletsizlik ve terörizm yaygınlaşmakta ve hızla derinleşmektedir. İnsanlarımızın birlikte ve bir arada var olma gelenek ve yetenekleri, birbirinin varlığını tehdit eder hale dönüşmüş bulunmaktadır.
Hızlı göç, savaş ve kriz alanlarından sığınmacı akını ve buna paralel çarpık yerleşme; Aç ve çıplak, işsiz-güçsüz yığınların işgali büyük yerleşim merkezlerinin korkulu rüyası olmuştur. Altyapısız ve düzensiz şehirleşme; Plânsız-programsız ve disiplinsiz yerleşme ile Ülkenin geleceği için büyük önem taşıyan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri felce uğrayıp çökmüş ve çağın gerisinde kalmış olup; Şu hale nazaran ülke ve milletin geleceği için önemli ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Başta mevcut siyaset kurumları olmak üzere: Bazı devlet kurumu ve politika kuruluşlarının kadro, davranış ve yönetimlerine duyulması gereken güven kaybolmuştur: Bunların  halktan kopuk, oligarşik bir görünüm kazandıkları kanaati derinleşmekte, geciken veya çalışmayan “Adalet ve Yargının” yerini çeşitli mafya, silâhlı güç ve şiddet kuruluşlarının aldığı, iddiaları yaygınlaşmaktadır. Ayrıca Türkiye Dış politikada gittikçe derinleşen bir yalnızlığa, yanlış tercih, basiretsiz teşebbüs ve tehlikeli mecralara sürüklenmektedir:
Zayıf ve yetersiz “Ülke Yönetimi”, “Siyasi İstikrarsızlık” ile Ekonomi, Sosyal yapı ve Rejim ile ilgili olarak sık, sık gündeme gelen bazı sorunların bunalım boyutlarına ulaşması, uluslar arası alanda dış itibarımızı riske etmekte ve zedelemektedir. Başta Yunanistan olmak üzere komşu ülkeler, Kıbrıs, Suriye, Irak, İran ile bazı Kafkas ve Balkan Devletleriyle aramızdaki sorunlar uzun yıllardır çözülememiş; Aksine (Suriye-Irak ve Yunanistan meselelerinde olduğu gibi) derinleşmiş ve yer yer kriz, bunalım ve buhranlara dönüşmüştür. Avrupa Birliğine girme çabalarımız, ulusal onurumuzla bağdaşmayan bir noktadadır. İslâm ülkeleri ile ilişkilerimizde ise geçmişteki yakınlıkla bağdaşmayan bazı önemli olumsuzluklar vardır. Türkiye Dış İşleri ve ilişkilerinde gittikçe derinleşen bir yalnızlığa yanlış ve tehlikeli mecralara itilmektedir. Medeni Dünya ile bütünleşip, entegre olma yolunda birinci sınıf devletler arasında yer alma istek ve gayretlerimiz ise neticesiz kalmakta ve sonuç alınamamaktadır. Bir zamanlar Ortadoğu’nun yükselen yıldızı diye gıpta edilen ve dikkatle izlenen ve büyük bir dünya devleti olma yoluna giren Türkiye bugün kısır siyasi kavgaların, çekişmelerin vizyon ve yetenekten yoksun, atıl ve yozlaşmış politikaların girdabında, üçüncü  sınıf bir taşra devleti görüntüsü vermektedir. 
Demokrasimiz insan hakları adalet ve hukuktan yoksun bir sürece sokulmuştur. Anti - Demokratik  dayatma, insan haklarına aykırı ve hukuk dışı gelişmeler her gün biraz daha yaygınlaşmakta; Devlet memurları çağ dışı bir Mc Carthy zihniyeti ve yasal  tariften yoksun sübjektif suçlamalarla korkunç bir kıyıma uğratılmakta:, Hiçbir objektif ve adil norm esas alınmaksızın sürdürülen kadrolaşma devleti zaafa düşürmekte; Kıdem, ehliyet ve liyakat riyakârca dışlanmaktadır. Devletin yönetim ve denetim kalitesi sürekli düşürülmektedir.
Medya’nın değerli pek çok yazar ve yorumcusu siyasal dayatmalarla susturulmuş, işlerine son verilmiş, yazar, ama-yazamaz hale getirilmiştir. Üniversitelerde uygulamaya kalkışılan usul-esas ve insanlık dışı kurallar çağdışı faşist yöntemlerin çirkin görünümlerini ülke gündemine getirmiştir. Sanayici, Üretici ve İş adamları inanç ve fikirleri nedeni ile ilerici-gerici, irticacı-laik, kırmızı veya yeşil sermaye diye kamplara bölünmekte, sadece fikirlerini ifade ettikleri için pek çok siyasetçi siyasi hayatlarını sona erdirebilecek ağır cezaların tehdidine maruz kalmaktadır.
En son “ittifak aldatmacası” ile yapılan Seçim ve Sandık Kurullarına dair değişiklikler, Milletin oy kullanma hakkı, seçim ve sandık güvenliğini bertaraf etmiş ve sandığın namusu tehlikeye sokmuştur. Sözde, Yeni Türkiye düzenine uyum adı altında torbalar dolusu kanun, kararname, tek yanlı, antidemokratik ve ceberrut idare tasarıları TBMM gündemindedir.
SONUÇTA:
Ülke ve Demokrasi, ekonomi, siyaset, sosyal hayat ve dış politika da derinleşen sorun ve bunalımlarla tıkanmıştır. Türk Milleti haksız yere aldatılmakta, uyutulmakta ve çok insafsızca sömürülmektedir. Görünürde müesses bir devlet vardır ama devlet aklı, umuru, bil-umum hak, imkân ve kaynakları siyasete, kifayetsiz muhterislerin hırs ve ihtiraslarına peşkeş çekilerek kurban edilmiş bulunmaktadır.
Şu hale nazaran ve kurulu partilerin muhalefet yapmaktan aciz kalmaları ve/veya haksızlık ve yolsuzluklarda iktidara ortak/işbirlikçilikle yanaşmaları, yandaş-yoldaş olmaları nedeniyle:, Türk Milletinin hukukun içinde ve mevcut adalet ve ahlâk kuralları dâhilinde karşı mücadele vermesi meşru ve hukuki bir hak; Halkın da bu teşebbüs içinde yer alması zorunlu bir vazife haline gelmiştir.
İşte, “CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT PARTİ” bu nedenlerle kurulmak istenmektedir.
NOT: 11. ve SON BÖLÜM (23 Haziran 2018-Cumartesi, 11.45)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK OKUNAN.POPÜLER