Zekeriya TÜMER
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip ve Ana İlkeler Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü
Bu gün itibarıyla Devlet; Bütçesi dâhil bütün kurum ve kuruluşları ile rayından çıkmış, dış borçlar nedeniyle kamu varlığı ipoteklenmiş ve iflas etmiş bir görünümdedir. Her geçen gün borçlar artmakta, ülkenin üretim ve yatırım potansiyeli, giderek ithalata dayalı tüketim, lüks ve israf ile vahşi kapitalizmin Rant ekonomisine akmakta; Başta tarım, hayvancılık ve yerli sanayi olmak üzere, bütün alan ve sektörlerde üretim iflâs noktasına doğru sürüklenmektedir. Tahammül edilemez boyutlara varan Hayat Pahalılığı çekilmez ve dayanılmaz hale gelmekte, müzmin ve aşırı enflasyon kamçılanmaktadır. Üst üste gelen bunalım, buhran ve krizler, ülke şartlarını 1939 (İkinci Dünya Savaşı)’dan daha geriye götürmüş ve yeniden Atatürk’ün Halk Partisi ve kadim Demokrat Parti aranır mumla olmuştur.
Halk,
dünyada yıllardır unutulan vahşi kapitalizm ve mevcut zihniyetin işbirlikçisi
İnsanlık düşmanı emperyalizmin ve bunun doğal sonucu olan: Hayat pahalılığı,
İşsizlik, Olağanüstü Hal yönetimleri, dikta, sulta ve enflasyonun pençesinde
kıvranmaktadır. Boyutları her yıl büyüyen kayıt dışı ekonomi, aşırı vergi
kaçakları ve adaletsiz vergi yükü Türkiye de haksız kazançları ve
mafya-medya-siyaset sacayağını egemen kılmakta; İhracat hızla artan ithalatı
takip edememekte ödemeler dengesinde cari açık büyümektedir. Bavul ve
sınır ticareti ile Turizmden elde edilen döviz gelirleri tehlike sinyalleri
vermekte, sıcak para girişinin seyri de buna eklenince, ülkemiz henüz bir
kriz bitmeden diğerine sürüklenmektedir. Ülke, ekonomik-sosyal, siyasal, etnik,
dinsel ve kültürel patlamalara açık bir hale getirilmiştir:
Gelir
dağılımı hızla, tehlikeli bir biçimde bozulmakta, zenginler ve fakirler
arasındaki uçurum artmakta, fakirlik ve işsizlik yaygınlaşıp derinleşmektedir.
Ülkenin asırlarca barış ve mutluluk içinde birbiri ile ahenk halinde götürdüğü
ekonomik, dini, etnik, sosyal ve kültürel çeşitlilik ve farklılıklar, bugün
toplumda gerilim ve çatışma doğurabilecek boyutta kronik sorunlara
dönüştürülmektedir. Sosyal Barış ve Huzuru tehdit eden kutuplaşmalar,
aşırılıklar, sosyal çatışmalar, rüşvet, iltimas, adaletsizlik ve terörizm
yaygınlaşmakta ve hızla derinleşmektedir. İnsanlarımızın birlikte ve bir arada
var olma gelenek ve yetenekleri, birbirinin varlığını tehdit eder hale dönüşmüş
bulunmaktadır.
Hızlı
göç, savaş ve kriz alanlarından sığınmacı akını ve buna paralel çarpık
yerleşme; Aç ve çıplak, işsiz-güçsüz yığınların işgali büyük yerleşim merkezlerinin
korkulu rüyası olmuştur. Altyapısız ve düzensiz şehirleşme; Plânsız-programsız
ve disiplinsiz yerleşme ile Ülkenin geleceği için büyük önem taşıyan eğitim, sağlık
ve sosyal güvenlik sistemleri felce uğrayıp çökmüş ve çağın gerisinde kalmış
olup; Şu hale nazaran ülke ve milletin geleceği için önemli ve ciddi bir tehdit
oluşturmaktadır.
Başta
mevcut siyaset kurumları olmak üzere: Bazı devlet kurumu ve politika kuruluşlarının
kadro, davranış ve yönetimlerine duyulması gereken güven kaybolmuştur:
Bunların halktan kopuk, oligarşik bir görünüm kazandıkları kanaati
derinleşmekte, geciken veya çalışmayan “Adalet ve Yargının” yerini çeşitli
mafya, silâhlı güç ve şiddet kuruluşlarının aldığı, iddiaları
yaygınlaşmaktadır. Ayrıca Türkiye Dış politikada gittikçe derinleşen bir
yalnızlığa, yanlış tercih, basiretsiz teşebbüs ve tehlikeli mecralara sürüklenmektedir:
Zayıf
ve yetersiz “Ülke Yönetimi”, “Siyasi İstikrarsızlık” ile Ekonomi, Sosyal yapı
ve Rejim ile ilgili olarak sık, sık gündeme gelen bazı sorunların bunalım
boyutlarına ulaşması, uluslar arası alanda dış itibarımızı riske etmekte ve
zedelemektedir. Başta Yunanistan olmak üzere komşu ülkeler, Kıbrıs, Suriye,
Irak, İran ile bazı Kafkas ve Balkan Devletleriyle aramızdaki sorunlar uzun
yıllardır çözülememiş; Aksine (Suriye-Irak ve Yunanistan meselelerinde olduğu
gibi) derinleşmiş ve yer yer kriz, bunalım ve buhranlara dönüşmüştür. Avrupa
Birliğine girme çabalarımız, ulusal onurumuzla bağdaşmayan bir noktadadır. İslâm
ülkeleri ile ilişkilerimizde ise geçmişteki yakınlıkla bağdaşmayan bazı önemli
olumsuzluklar vardır. Türkiye Dış İşleri ve ilişkilerinde gittikçe derinleşen
bir yalnızlığa yanlış ve tehlikeli mecralara itilmektedir. Medeni Dünya
ile bütünleşip, entegre olma yolunda birinci sınıf devletler arasında yer
alma istek ve gayretlerimiz ise neticesiz kalmakta ve sonuç
alınamamaktadır. Bir zamanlar Ortadoğu’nun yükselen yıldızı diye gıpta edilen
ve dikkatle izlenen ve büyük bir dünya devleti olma yoluna giren Türkiye bugün
kısır siyasi kavgaların, çekişmelerin vizyon ve yetenekten yoksun, atıl ve
yozlaşmış politikaların girdabında, üçüncü sınıf bir taşra devleti
görüntüsü vermektedir.
Demokrasimiz
insan hakları adalet ve hukuktan yoksun bir sürece sokulmuştur. Anti -
Demokratik dayatma, insan haklarına aykırı ve hukuk dışı gelişmeler her
gün biraz daha yaygınlaşmakta; Devlet memurları çağ dışı bir Mc Carthy
zihniyeti ve yasal tariften yoksun sübjektif suçlamalarla korkunç bir
kıyıma uğratılmakta:, Hiçbir objektif ve adil norm esas alınmaksızın sürdürülen
kadrolaşma devleti zaafa düşürmekte; Kıdem, ehliyet ve liyakat riyakârca
dışlanmaktadır. Devletin yönetim ve denetim kalitesi sürekli düşürülmektedir.
Medya’nın
değerli pek çok yazar ve yorumcusu siyasal dayatmalarla susturulmuş, işlerine
son verilmiş, yazar, ama-yazamaz hale getirilmiştir. Üniversitelerde uygulamaya
kalkışılan usul-esas ve insanlık dışı kurallar çağdışı faşist yöntemlerin çirkin
görünümlerini ülke gündemine getirmiştir. Sanayici, Üretici ve İş adamları
inanç ve fikirleri nedeni ile ilerici-gerici, irticacı-laik, kırmızı veya yeşil
sermaye diye kamplara bölünmekte, sadece fikirlerini ifade ettikleri için pek
çok siyasetçi siyasi hayatlarını sona erdirebilecek ağır cezaların tehdidine
maruz kalmaktadır.
En
son “ittifak aldatmacası” ile yapılan Seçim ve Sandık Kurullarına dair
değişiklikler, Milletin oy kullanma hakkı, seçim ve sandık güvenliğini bertaraf
etmiş ve sandığın namusu tehlikeye sokmuştur. Sözde, Yeni Türkiye düzenine uyum
adı altında torbalar dolusu kanun, kararname, tek yanlı, antidemokratik ve ceberrut
idare tasarıları TBMM gündemindedir.
SONUÇTA:
Ülke ve Demokrasi, ekonomi, siyaset, sosyal hayat ve dış politika da derinleşen sorun ve bunalımlarla tıkanmıştır. Türk Milleti haksız yere aldatılmakta, uyutulmakta ve çok insafsızca sömürülmektedir. Görünürde müesses bir devlet vardır ama devlet aklı, umuru, bil-umum hak, imkân ve kaynakları siyasete, kifayetsiz muhterislerin hırs ve ihtiraslarına peşkeş çekilerek kurban edilmiş bulunmaktadır.
Ülke ve Demokrasi, ekonomi, siyaset, sosyal hayat ve dış politika da derinleşen sorun ve bunalımlarla tıkanmıştır. Türk Milleti haksız yere aldatılmakta, uyutulmakta ve çok insafsızca sömürülmektedir. Görünürde müesses bir devlet vardır ama devlet aklı, umuru, bil-umum hak, imkân ve kaynakları siyasete, kifayetsiz muhterislerin hırs ve ihtiraslarına peşkeş çekilerek kurban edilmiş bulunmaktadır.
Şu
hale nazaran ve kurulu partilerin muhalefet yapmaktan aciz kalmaları ve/veya
haksızlık ve yolsuzluklarda iktidara ortak/işbirlikçilikle yanaşmaları,
yandaş-yoldaş olmaları nedeniyle:, Türk Milletinin hukukun içinde ve mevcut
adalet ve ahlâk kuralları dâhilinde karşı mücadele vermesi meşru ve hukuki bir
hak; Halkın da bu teşebbüs içinde yer alması zorunlu bir vazife haline
gelmiştir.
İşte, “CUMHURİYETÇİ
DEMOKRAT PARTİ” bu nedenlerle kurulmak istenmektedir.
NOT: 11. ve SON BÖLÜM (23 Haziran 2018-Cumartesi, 11.45)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder