25 Haziran 2018 Pazartesi

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi: (İnsani Değ. Etik Unsur, Esas Prensip ve İlkeler Kom.) Eğitim, Bilim-Kültür, Sağlık ve Sosyal Güvenlik; Hukuk ve Din..

EĞİTİM, BİLİM-KÜLTÜR; SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK;HUKUK VE DİN...
D- EĞİTİM, BİLİM-KÜLTÜR 
Süleyman ŞAHİN
(E) İl Emniyet Müdürü
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (İnsani Değerler, Etik Unsur, Esas Prensip, Ana İlkeler ve Program Kriterleri Komisyonu) Dönem Çalıştayları Sözcüsü
Her ülke ve devletin kendi eğitim, öğretim ve kültürüne sahip çıkma, bunları yeniden üretme hakkı vardır. Bu hak gerektiği biçimde mutlaka kullanılacak; Türk ulusunun uluslaşma sürecinin tamamlanabilmesi için, Kültür Bakanlığının adı “Milli Kültür Bakanlığı” olarak değiştirilecek; Eğitim alanının bir kamusal alan olduğunun kabulü temin ve tesis edilecektir. Bunun benimsenmesi sonrasında eğitimin parasız olması ve toplumun her kesiminden gelen gençlere aynı düzeyde  etkin ve kaliteli eğitim verilecektir. Türkiye cumhuriyetinin en önemli özelliklerinden  birisi de eğitim birliğinin sağlanmasıdır. Gelişmiş batı ülkelerinde görüldüğü gibi, yaşam boyu eğitim programlarının geliştirilebilmesi için her şehir ya da ilçede yaşam boyu eğitim merkezleri kurulacaktır. Yüksek öğretim düzeni yeniden ele alınarak bugün gelinen aşamadaki bilgi düzeyi doğrultusunda yeniden bir değerlendirme yapılacak; Eğitimin yanı sıra kültür alanında da yeni atılımlar yapılacaktır.
E- SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK
Sağlık alanı  insanların yaşam haklarını güvence altına aldıkları bir kamusal alandır. Sağlık ve yaşam haklarına uygun bir çizgide sağlık sektörünün yeniden güçlü bir kamusal alan olarak düzenlenecek; Devlet hastaneleri ile birlikte üniversite hastanelerine de el konularak bunların özelleştirilme görüntüsü altında Amerikan ilaç şirketlerinin kontrolü altındaki uluslar arası sağlık firmalarına devredilmeleri oyununa son verilecektir. Üniversite hastanelerinin yeniden rektörlüklere devredilerek  tıp eğitim düzeninin yeniden kurulacak; Sağlıkta reformun, küresel şirketlerin çıkarları doğrultusunda değil, insan haklarının en üst düzeyde geliştiği bir aşamada sağlık hakkı doğrultusunda yeniden yapılandırılacaktır.
Koruyucu sağlık hizmetlerinin kişilere yönelik ya da çevreye yönelik olmak üzere iki başlık altında ele alınması ve zaman içerisinde gelişmeleri sağlanacak ve Türkiye’de giderek çevre kirliliğine sürüklenirken bir çevre makro planının acilen devreye sokulacak:, Dünyanın gelir dağılımı en bozuk ülkelerinden birisinin Türkiye olması dikkate alınarak, devletin sosyal güvenlik  hizmetlerine bu açıdan da önem vererek yaklaşmasına çalışılacaktır. Açlık sınırında yaşayan orta tabakalar ile işsizliğe mahkûm edilen emekçi kitlelerin  bütün sosyal giderlerinin devlet tarafından sırtlanması zorunlu hale geldiği gerçeği dikkate anılarak gereği yapılacaktır.
Bir İslam ülkesi olmamıza rağmen, kadının toplumdaki yeri ve statüsü her zaman tartışma konusu olmakta, Kadının siyasette, sosyal hayatta ve bürokraside konumu güçlendirilerek, kadın çalışan sayısının artırılması sağlanacaktır. Zira Kadınları  erkeklere muhtaç durumdan kurtaracak düzeyde iş ve çalışma olanaklarına kavuşturmak insani ve hayati bir zorunluluktur. Yasalar ve hukuk makamları önünde erkeklerle birlikte eşit koşullara sahip olan kadınların, erkeklere karşı korunmaları ile de ilgili önlemlerin alınması için gerekenler yapılacaktır.
F- HUKUK VE DİN  
Hukuk ve din alanlarının birlikte ele alınmalarında, ülkenin ulusal çıkarları açısından büyük yarar vardır. Türkiye Cumhuriyeti de bir anayasal devlettir ve anayasaya dayanan bir hukuk düzenin üzerinde kurulmuştur. Bu nedenle Türk devleti öncelikle bir hukuk devletidir ve her türlü işlemi kesinlikle adalet ahlâkı ve hukuka dayanmak zorundadır. İnsanlık düşmanı, hak ve adalet karşıtı Küreselleşmenin getirdiği hukuk uygulamaları, hukuk alanına yeni katkılar getireceğine, tam tersini yapmış ve büyük tahribatlara yol açmış olmakla bunlar tamir, imar ve yeniden “İnsan hakları, adalet ve objektif hukuk normları doğrultusunda” inşa edilecektir.   
Örneğin: Kamu denetçiliği kurumu, idari yargıya  paralel bir yapılanma getirerek uygulamada düplikasyonlara yol açmıştır. Hakemlik uygulamaları ise, küreselleşme sürecinde karşı tarafı yabancı olan kesimlere yaramış; Arabuluculuk uygulamaları da bir anlamda devletin resmi hukukunu devre dışı bırakan özel hakemlik  kurumuna dönüşme eğilimi göstermiştir. Her üç yeni kurum, küresel emperyalizm tarafından desteklenerek bütün devletlere empoze edilirken, yerleşik devlet yapılarının üretmiş olduğu ulusal hukuk dışlanmış ve denetçi, hakem ve de arabulucu kişiler üzerinden hukukun bireyselleştirilmesi sağlanmak istenmiştir. Hukuka bireyselleşmeyi getirerek ulus devletlerin hukuk yapılarına zarar veren bu üç kurumun bir an önce kaldırılarak, ulus devlet hukukuna geri dönülmesi gerekmektedir.           
Türkiye’de hem Müslümanların hem de gayrimüslimlerin, hem Sünnilerin hem de Alevilerin yaşaması din ve mezhep çekişmelerine neden olduğu için, cumhuriyetin kurucuları laik devlet düzeni içerisinde sorunu çözmek istemişlerdir. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili kanun yeniden düzenlenerek bu kurumun çatısı altında Dinler Yüksek Kurulu ile Mezhepler Yüksek kurulu gibi iki ayrı yüksek kurulun getirilmesi ve bu organlarda dinler ile mezheplerin ayrı ayrı temsilcilerinin katılması, ülkede yaşanmakta olan  çekişme ve çatışmaların aşılması açısından yararlı olacaktır. Avrupa’da  2 bin yıl boyunca yaşanan din ve mezhep kavgalarının Orta Doğu’ya taşınması, üçüncü dünya savaşı tehlikesi nedeniyle  kesinlikle önlenmelidir. 
(25 Haziran 2018-(d8., e9. ve f10 Bölümleri; SUNUM: Emekli İl Emniyet Müdürü Süleyman Şahin)    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK OKUNAN.POPÜLER